12 Nisan 2025 Cumartesi

A. Kadir - Dön Geri Bak

 

Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç,
insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın,
kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç.
At denize kendini, git boğul.
Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama.

Mehmed Akif Ersoy - Âhiret Yolu (Safahat'tan - 37)

 


Sokakta sâde bir “âmîn!” sadâsıdir gidiyor:
Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût.
Denildi: “Fâtihâ!”, âmîni kestiler; bu sefer,
Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
Deminki zemzemeler bir zaman için dindi.
Duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu ,
Diyordu:
– Söyleyin, Allah için, şu merhûmu,
Nasıl bilirsiniz ey müslümanlar?

Anonim Türk Halk Edebiyatı

 

Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu, sözlü geleneğe dayalı edebiyattır. Sözlü olduğu için, ürünler; halk arasında dilden dile geçtikçe zaman, kişi, yer unsurlarına bağlı olarak değişikliğe uğramıştır.

  • Anlatım, sözlü edebiyat geleneklerine uygundur. Süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
  • Daha çok; aşk, hasret, yiğitlik, ölüm gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenmiştir.

7 Nisan 2025 Pazartesi

Yunus Emre - Benem ol ‘ışk bahrîsi denizler hayrân bana (12)

 


Benem ol ‘ışk bahrîsi denizler hayrân bana
Deryâ benüm katremdür zerreler ‘ummân bana

Yahya Kemal Beyatlı - Açık Deniz

Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl...
Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,
Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,
Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...

Edgar Allan Poe - Anabel Lee


Seneler,seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.

1 Nisan 2025 Salı

Mehmed Akif Ersoy - Hüsrân-ı Mübîn (Safahat'tan - 36)

 

Başlattığı gün mektebe, duydum ki, diyordu,
Rahmetli babam: “Âdem olur oğlum ilerde.”
Annemse, oturmuş, paşalıklar kuruyordu...
Âdemliği geçtik! Paşalık olsun, o nerde?
Âmâli tezâd üzre giderken ebeveynin ,
Hep böyle harâb olmada etfâl ara yerde!

Halide Edip Adıvar - Ateşten Gömlek (Roman Özeti)

 

Eserin Adı: Ateşten Gömlek

Yazarı: Halide Edip Adıvar

Yayıncı: Can Yayınları, 2019

1.ESERİN KONUSU:Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan aşk, memleket, vatan ve millet sevgisi.

 2.ESERİN ÖZETİ: Peyami, Kurtuluş Savaşı’nda bacaklarını kaybetmiş,başına saplı kalan kurşun yüzünden sık sık hayallere dalan,eski bir hariciye nazırıdır.Başından geçen olayları kaldığı Cebeci Hastahanesi’nde yazmaktadır.olayları anlatmaya mütareke yıllarından başlar.Annesi onu amcasının kızı Ayşe ile evlendirmek istemiş fakat,o yurt dışına kaçmıştır.Geri döndüğünde Ayşe’nin ağabeyi Cemal görevi nedeniyle İstanbul’a atanmıştır.Onunla arası hiç iyi olmamasına rağmen kısa sürede iyi bir dost oluverirler.Düşman uçaklarının İstanbul’u bombaladıkları bir günde Cemal’in İhsan adında bir arkadaşıyla tanışır.Ogünden sonra her şeyi birlikte yaparlar.O sıralarda Bulgar Mütarekesi yapılır. Bununla birlikte dünyaya Türklerin barbar, ilkel insanlar olmadıklarını göstermek için toplumdan her kesimin katıldığı büyük mitngler yapılır. Bunların en büyüğü olan Sultan Ahmet Mitingi’ne İzmir’den yeni gelen, kocası ve çocuğu Yunanlılarca öldürülen Ayşe de katılmıştır. Bir kesim de Ayşe’yi kullanarak İngilizlerin dostluğunu kazanmak ister ama Ayşe’nin İngilizlere olan tutumu etrafındakilerde büyük bir savaş azmi doğurur. Düşmanlar tarafından da bu olay çok ciddi karşılanır ve Ayşe,Peyami ve Cemeli’in öldürüleceği söylentileri yayılır. Bu arada Peyami ve İhsan arasında tatlı aşk rekebeti başlar. 

31 Mart 2025 Pazartesi

Fuzuli - Gazel - 269 (Aldı gül-zar içre su aks-i izâr-i âlini)


Aldı gül-zar içre su aks-i izar-i âlini
Çekti güller suretin manzur edip timsâlini
Adın etmiş gün alıp bir aks mir’ât-i felek
Subh gösterdükde sen ruhsâr-i ferruh-fâlini
Şerhe bir gün kıldığın bi-dâdı çekmez haşre dek
Ol melek kim yazmak ister nâme-i a’mâlini
Sey l-i hun hâlin hayâliyle bozup göz merdümin
Merdüm etmiş çeşm-i hun-bâre hayâl-i hâlini
Murg-i dil kalmadı kim sayd olmadı bir dem ana
Sâkin et pervâzdan şeh-bâz-i müşgin-bâlini
Koymadı bir kimse cevrin çekmeğe rahm et demi
Men’kıl hun-rizlikten gamze-i kattâlini
Gam günü üstümde senden özge yok ey dud-i âh
Lütf edip benden götürme sâye-i ikbâlini
Ey Fuzüli bes ki gam-nâk oldu ahvâlin soran
Gamdan ölsen hiç kim sormaz dahi ahvâlini

Oyhan Hasan Bıldırki - Kader, Bozulmaz ki

 

Kalbimizde birbirimizin sıcaklığı, yürüdük.
      Kavuşma bayramındayız!
      Yoldan geldiğini, soluklanman gerektiğini düşündüm. Üstelik kalbimde ayaklanan duygular, beni can evimden kuşatan sevgi kıvılcımları… Anlatılması zor duygular. Göz bebeklerimin içi gülüyor. Bunu biliyorum. Ama kavuşma bayramının bu ilk yangını, gözlerime düşüyor. Gözlerimde mutluluğum ıpıslak, ince ince sızıyor.
      Cıvıl cıvılsın, konuşuyorsun. Soruyorsun, anlatıyorsun…
      Konuşuyoruz.
      Birbirimize anlatacak o kadar çok şeyimiz var ki…
      “Gözlerin hiç değişmemiş!”
      “Senin de!”
      “Elâ mı?”
      “Bal rengi…”
      “Saçlarını kısaltmışsın. Rengi de değişmiş… Arasında gümüşler var. Meç mi yaptırdın?”

30 Mart 2025 Pazar

Mehmed Akif Ersoy - Tercümedir / İfşa (Safahat'tan - 35)

 

Nühüfte kalb-i ketûmunda leyl-i deycûrun,
Seninle biz iki âvâre-ser idik gûyâ:
Ki tâ ebed kalacak muhtefî nazarlardan,
Meğer ki onları etsin lisân-ı subh ifşâ!

27 Mart 2025 Perşembe

Mehmed Akif Ersoy - Tercümedir / Kendi Feryadım (Safahat'tan - 34)

 

Kendi feryâdımdır ancak ses veren feryâdıma...
Kimseler yok, âşinâdan büsbütün hâlî diyâr.
“Nerde yârânım ?” diyorken ben bülend âvâz ile,
“Nerde yârânım?” diyor vâdî, beyâbân, kûhsâr .

26 Mart 2025 Çarşamba

Mehmed Akif Ersoy - Gül, Bülbül (Safahat'tan - 33)


Konduğu her gusn-i ter minberidir bülbülün,
Zemzeme addettiğin hutbesi, faslu’l-hitâb.
Reng-i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için,
Goncada matvî duran her varak ümmü’l-kitâb.

Fuzuli - Gazel - 268 (Hayret ey büt sûretin gördükde lâl eyler beni)

Hayret ey büt sûretin gördükde lâl eyler beni
Sûret-i hâlim gören sûret hayâl eyler beni
Mihr salmazsan bana rahm eylemezsen bunca kim
Sâye tek sevdâ-yizülfün pây-mâl eyler beni
Zâ’f-i tâlî mâni’-i tevfîk olur her nice kim
İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler beni
Ben gedâ sen şâha yâr olmak yok ammâ n’eyleyim
Ârzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler beni
Tîr-i gamzen atma kim bağrım deler kanım döker
Akd-i zülfün açma kim âşüfte-hal eyler beni
Dehr vakf etmiş beni nev-res cevanlar aşkına
Her yeten meh-veş esîr-i hatt u hâl eyler beni
Ey Fuzûlî kılmazam terk-i târîk-i aşk kim
Bu fazilet dâhil-i ehl-i kemâl eyler beni

25 Mart 2025 Salı

Ömer Seyfeddin - Üç Nasihat

Halk Edebiyatından 

Durmuş'un bir anasından başka kimsesi yoktu. Fakirdi. Ama gençti, kuvvetliydi. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. Para kazanmak, tekrar çiftini düzebilmek için gurbete gitmeye karar verdi. Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar. Durmuş da torbasını omuzladı. Çarıklarını sıktı, eline bir değnek aldı, gurbetçilerin arasına katıldı. Dere tepe aştı. Nihayet İstanbul'a geldi. İki gün hemşerilerinin kahvesinde pinekledi. Ne iş tutacağını bilmiyordu. Bir sanatı yoktu.  “Bari uşak olayım”, dedi. Kapı aramaya başladı. Bir hafta geçti. Münasip bir yer bulamadı. Bir gün kahvede Müstakim Efendi isminde birini salık verdiler. Evi Edirnekapı'sında idi. Durmuş gitti. Bu efendiyi buldu. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar... Eteğini öptü:

—Uşak arıyormuşsunuz, beni alın efendim, dedi.

Müstakim Efendi, onu tepeden tırnağa süzdü. Nereli olduğunu sordu. Durmuş:

— Kastanbolluyum, dedi.

Mehmed Akif Ersoy - Bu Da Bir Mezar Taşı İçin Yazılmış İdi (Safahat'tan - 32)


Yâ Rab ne hatîbdir ki makber:
İnsanlara en derin meâli,
Bir vahy-i bülend kudretiyle
Telkîn ediyor lisân-ı hali!
Ondan da alınmıyorsa ibret,
Yok bir daha almak ihtimâli!
Binlerce vücûd-i nâzenînin
Bir servi hayâl-i yâl ü bâli.
Binlerce ser-i semâ-güzînin
Bir kabza türâb olur zevâli.
Her seng-i mezâr bin hayâtın
Fânîlere karşı infiâli.
Görsün de bu inkılâbı insan,
Dehrin nedir anlasın kemâli!
Zâir bu hakâikin önünde
Hâlâ mı bırakmadın hayâli?

Dilobar Jo‘rayeva - Sizni ko‘rgim kelaveradi

 

Kelasanmi, yo‘qmi so‘raysiz
Dilda hislar yelaveradi,
Qaytmasam ham ortimga lekin
Sizni ko‘rgim kelaveradi.

Ömer Seyfeddin - Diyet

Dar kapısından başka aydınlık girecek hiçbir yeri olmayan dükkânında, tek başına, gece gündüz kıvılcımlar saçarak çalışan Koca Ali, tıpkı kafese konmuş terbiyeli bir arslanı andırıyordu. Uzun boylu, iri pençeli, kalın pazulu, geniş omuzlu bir pehlivandı. On senedir bu karanlık in içinde ham demirden dövdüğü kılıç namluları bütün Anadolu'da, bütün Rumeli'de, serhat boylarında büyük bir nam kazanmıştı. Hatta İstanbul'da bile yeniçeriler, satın alacakları kamaların, saldırmaların, yatağanlann üstünde "Ali Usta’nın işi" damgasını arıyorlardı. O, çeliğe çifte su vermesini biliyordu. Uzun kılıçlar değil, yaptığı kısacık bıçaklar bile iki kat olur, kırılmazdı. "Çifte su vermek", sanatının yalnız ona mahsus bir sırrı idi. Yanına çırak almaz, kimse ile çok konuşmaz, dükkânından dışan çıkmaz, habire uğraşırdı. Bekârdı. Hısımı, akrabası yoktu. Memleketin yabancısıydı. Kılıçtan, demirden, çelikten, ateşten başka laf bilmez, pazarlığa girişmez, müşterileri ne verirse alırdı. Yalnız muharebe zamanlan ocağını söndürür, dükkânın kapısını kilitler, kaybolur; muhabereden sonra meydana çıkardı. Şehirde ona dair birçok hikâyeler söylenirdi. Kimi "cellât elinden kaçmış bir çelebi", kimi "sevgilisi öldüğü için vakitsiz dünyayı terk etmiş bir garip" derdi. Siyah, şahane gözlerinin yüksek bakışından, kibar tavrından, mağrur sükûnundan, düzgün sözlerinden onun öyle adi bir adam olmadığı belli idi. Ama kimdi? Nereliydi? Nereden gelmişti? Bunları bilen yoktu. Halk kendisini seviyordu. Şehirde böyle meşhur bir ustanın bulunması herkes için ayrı bir iftihardı.

— Bizim Ali...

— Bizim koca usta...

— Dünyada eşi yoktur...

— Zülfikar'ın sırrı ondadır!.. derlerdi.

24 Mart 2025 Pazartesi

Cho'lpon - Go'zal


Qorong‘u kechada ko‘kka ko‘z tikib,
Eng yorug‘ yulduzdan seni so‘raymen.
Ul yulduz uyalib, boshini bukib,
Aytadir: men uni tushda ko‘ramen.
Tushimda ko‘ramen – shunchalar go‘zal,
Bizdan-da go‘zaldir, oydan-da go‘zal!

22 Mart 2025 Cumartesi

Oyhan Hasan Bıldırki - Tuzak

 

Hava kapalı. Arada bir gidip gelen yağmur yeniden başlayacak. İşte başladı bile. Saçaklar çeşme oldu, ip gibi sular yere iniyor. Bahçede horozlarla tavuklar panikte. Hepsi sanki ağız birliği etmişler, kapısı açık kümese doğru koşuyorlar.
     - Coşkun kalk, kıpırda biraz! Avluda semer ıslanıyor.
     - İzzet, sen de fırla! Danaları dama koy.
     Emredici olan sesler, yeniden bastıran yağmurun sesiyle ezildi, tavsadı. Yağmur, karşı yamaçtaki ağaç dallarında sanki mıhlanmış gibi duran yapraklarla oynaşıyor. Yapraklar yıkandıkça, yeşilin en güzel tonları ortaya çıkıyor. Yamacınucunu yalayan bulutlar, ardı sıra akıyor, besbelli birbirleriyle yarışıyorlar. Havada gök gürlemesi yok. Bu müthiş yağmur, az sonra duracak, dinecek.
     Danaları dama yerleştirdikten sonra dönen İzzet'in üstü başı tenine yapışmış. Sahanlıktan içeri gireceği sırada durdu, dönüp avluya baktı. Islanan semere koştu. Yüklendi, zar zor semeri kaldırdı. Aldı, merdiven altına koydu. Yukarı çıktı.
     Anası seslendi:
     - Üstün başın yapış yapış olmuş. Çabuk elbiselerini değiştir!