Eserin Adı: Ateşten Gömlek
Yazarı: Halide Edip Adıvar
Yayıncı: Can Yayınları, 2019
1.ESERİN KONUSU:Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan aşk, memleket, vatan ve millet sevgisi.
2.ESERİN ÖZETİ: Peyami, Kurtuluş Savaşı’nda bacaklarını kaybetmiş,başına saplı kalan kurşun yüzünden sık sık hayallere dalan,eski bir hariciye nazırıdır.Başından geçen olayları kaldığı Cebeci Hastahanesi’nde yazmaktadır.olayları anlatmaya mütareke yıllarından başlar.Annesi onu amcasının kızı Ayşe ile evlendirmek istemiş fakat,o yurt dışına kaçmıştır.Geri döndüğünde Ayşe’nin ağabeyi Cemal görevi nedeniyle İstanbul’a atanmıştır.Onunla arası hiç iyi olmamasına rağmen kısa sürede iyi bir dost oluverirler.Düşman uçaklarının İstanbul’u bombaladıkları bir günde Cemal’in İhsan adında bir arkadaşıyla tanışır.Ogünden sonra her şeyi birlikte yaparlar.O sıralarda Bulgar Mütarekesi yapılır. Bununla birlikte dünyaya Türklerin barbar, ilkel insanlar olmadıklarını göstermek için toplumdan her kesimin katıldığı büyük mitngler yapılır. Bunların en büyüğü olan Sultan Ahmet Mitingi’ne İzmir’den yeni gelen, kocası ve çocuğu Yunanlılarca öldürülen Ayşe de katılmıştır. Bir kesim de Ayşe’yi kullanarak İngilizlerin dostluğunu kazanmak ister ama Ayşe’nin İngilizlere olan tutumu etrafındakilerde büyük bir savaş azmi doğurur. Düşmanlar tarafından da bu olay çok ciddi karşılanır ve Ayşe,Peyami ve Cemeli’in öldürüleceği söylentileri yayılır. Bu arada Peyami ve İhsan arasında tatlı aşk rekebeti başlar.
İşte Peyami, bu aşk ve
memleket mücadelesine ATEŞTEN GÖMLEK adını verir. Peyami uzun süreli hastalığından sonra Ayşe ile bilikte Adapazarı’na ,İhsan’ın yanına
giderler.Burada bulunan Kezban Ayşe’yi çok kıskanır çünkü o da İhsan’I sevmektedir.İhsan Ayşe’yi Eskişehir’e,Cemal’in yanına
gönderir.Peyamiye de askerlik eğitimi verdirir.Tam o sıralarda Kezban olayı
patlak verir.Mehmet Çavuş uyarılmasına rağmen herşeyi göze alarak onu
kaçırır.Konya’da çıkan isyanın ardında da o çıkar. İsyan bastırılır ve Mehet
Çavuş asılır ama Kezban’a ne olduğu asla öğrenilemez.Ardından Peyami Milli
Savunma Bakanlığı’na atanır ve hepsinden uzakta kalır.Olan biten her şeyi
Ayşe’nin mektuplarından öğrenir.Fakat Rumca bildiği ve fotoğraf çekebildiği
için Batı Cephesi’ne atanır.Gittiği birlikte İhsan da vardır.İhsan,Ayşe ile
arsında geçen tüm aşk hikayesini anlatır ve Peyami de bir daha bu iki kutsal
aşığın arasına girmez.Artık ordu Sakarya’nın doğusunda mevzi almış,savaş
başlamak üzeredir.Hepsi aynı kolordudadırlar. Nihayet savaş ,bir sabah düşman
uçaklarının bombardımanıyla başlar ve birlikler taarruza geçer.İhsan alması
gereken Karadağ’a tırmanırken alnına gelen bir kurşrnla şehit düşer.Buhaberi
alan Ayşe de yolda canını verir.Arkasından Cemal’in de ölüm haberi gelir.Artık
Peyami tek başınadır.Nihayet o da bu yolda bacaklarını kaybeder ve başına bir
kurşun saplanır.Fakat Peyami’nin bu tanımladığı tiplerin hiç biri gerçek
değildir.Buna kafasında bulunan kurşun sebep olmaktadır.O da ameliyat masasında
hayata gözlerini yumar.
3.KİTABIN
ANA FİKRİ:
İnsanoğlu
için;vatan,millet,memleket sevgisi,yeri geldiğinde aşktan daha üstündür.
4.KİTABTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Olaylar
genel olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında geçiyor.Ama dar mekan olarak da
İstanbul,Ankara,İzmir,Eskişehir,Adapazarı ve Konya’yı gösterebiliriz.
ŞAHISLAR:
PEYAMİ: Kurtuluş Savaşı’nda bacaklarını kaybetmiş,başına saplı kalan kurşun
yüzünden sık sık hayallere dalan,eski bir hariciye nazırıdır.Başından geçen
olayları kaldığı Cebeci Hastahanesi’nde yazar.O daihsan gibi Ayşe’yi çok sever.
AYŞE: Kocası ve
çocuğu Yunanlılarca öldürülmüştür.Oldukça alımlı,etrafındakilere hayranlık
uyandıran,zeki bir kadın.İçi savaş azmi ile doludur.Cemal’in kardeşidir.
İHSAN:Nazik,her
zaman etrafındakilerin yatdımına koşan,yiğit bir Türk subayıdır.Ayşe’yi uğrunda
ölebilecek kadar çok sevmektedir.
CEMAL:Ayşe’nin ağabeyidir.Bir çok muhrebeye katılmış,cengâver bir Türk
subayıdır.
KEZBAN:Babası Balkan
Harbi’nde şehit düşmüş,İhsan tarafından yetiştirilen,İhsan’a tutkun,genç bir
anadolu kızı.
MEHMET ÇAVUŞ:Büyük
bir vatan sever olmakla birlikte Kezban meselesi yüzünden hilafet ordusuna
katılmış,yiğit bir askerdir.
5.
KİTAB HAKKINDA SAHŞİ GÖRÜŞLER:
Kitap hem bizim milli tarihimizi
yansıttığı;hem de vatan,memleket ve millet sevgisi ile aşkı bir arada işlediği
için okunması gereken bir kitaptır.Ayrıca Kurtuluş Savaşı’ndan ilginç,çarpıcı
örnekler vermektedir.
6.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
HALİDE EDİP ADIVAR (1884 - 1964 )
Türk romancı. Siyasal alanda da etkinlik göstermiştir.İstanbul'da doğdu.
Kimi kaynaklara göre doğum yılı 1884'tür. İngiliz terbiyesiyle yetişmesini
isteyen babası onu Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nde okuttu. Orada Rıza
Tevfik'den (Bölükbaşı) Fransız edebiyatı dersleri aldı ve Doğu'nun mistik
edebiyatını dinledi. Sonradan evlendiği Salih Zeki'den de matematik dersleri
alıyordu. Koleji 1901'de bitirdi. 1908'de gazetelere yazmaya başladığı kadın
haklarıyla ilgili yazılardan ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart
Ayaklanması'nda bir süre için Mısır'a kaçmak zorunda kaldı.1909'dan sonra
eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı
yıllarında hastanelerde çalıştı. Gerek bu çalışmaları, gerekse müfettişliği
sırasında İstanbul semtlerini dolaşması, ona çeşitli kesimlerden insanları
tanıma fırsatını verdi. 1919'da Sultanahmet Meydanı'nda, İzmir'in işgalini
protesto mitinginde yaptığı etkili konuşma ünlüdür. 1920'de Anadolu'ya kaçarak
Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Kendisine önce onbaşı, sonra da üstçavuş rütbesi
verildi. Savaşı izleyen yıllarda Adıvar'ın ilk yapıtlarında Türk okuruna
sunduğu bir yenilik yarattığı bu kadın imgesidir. Bu imge toplumda birbirine
karşıt olarak algılanan değerleri uzlaştırdığı için önemliydi. Osmanlı -İslam
geleneklerine göre ev kadını olarakCumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile
siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917'de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan
Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrıldı. 1939'a kadar dış ülkelerde ya şadı. O
yıllarda konferanslar vermek üzere Amerika'ya ve Mohandas Gandi tarafından
Hindistan'a çağrıldı. 1939'da İstanbul'a dönen Adıvar 1940'ta İstanbul
Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950'de Demokrat
Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954'te istifa ederek evine
çekilmiş ve 1964'te ölmüştür.
Adıvar'ın
Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk
öyküleri anlatan yapıtlardır. Yazar kahramanlarını yakıp yıkan bir sevgiyi dile
getirmek istediği için kişilerin iç dünyasına yönelir ve bu sevginin zamanla
bir tutkuya dönüşmesini sergiler. Bu yapıtların önemli özelliğini, birbirine
benzeyen ve ondan önceki Türk romanlarında bulunmayan kadın kahramanlarda
aramak doğru olur. Yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini
erkeklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanlarının anlatıcısı olarak
bu kadınlara âşık erkekleri seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı
defterlerinden ya da mektuplarından anlatır. Erkek (bazen kadın da) evli olduğu
için, kaçınılması olanaksız bir iç çatışma, romanların moral sorununu oluşturur
ve roman ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. Adıvar'ın, biraz kendi
olduğunu iddia edilen bu kadın kahramanları, yazarın o dönemde ideal saydığı
Türk kadınını temsil ederler. Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden
önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiyesi almış, ama
Batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alanında
yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır. Adıvar 1910
yıllarında Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte Türk
Ocağı'nda çalışmaya başladıktan sonra yazdığı Yeni Turan adlı romanında (1912)
yurt sorunlarına eğilir. II. Meşrutiyet döneminde geçen bu ütopik romanda, Yeni
Turan adlı idealist bir partinin program ve çalışmalarını anlatırken yeni bir
Türkiye'nin hangi sağlam temellere oturtulması gerektiği hakkında o zamanki
görüşlerini açıklamak fırsatını bulur. Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye
(1923) romanlarında Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da tanık olduğu olayları,
direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri anlatırken kendi gözlemlerinden
yararlandığı için daha gerçekçidir. Bununla birlikte, bir aşk sorununun
aşıldığı bu yapıtlarda da yüceltilmiş kadın kahraman yerini korur. Ancak şimdi,
yine olağan dışı bu kadın, öncekiler gibi bireysel sorunlarla sarsılan kültürlü
bir sanatçı olarak değil, milli dava peşinde erdemlerini kanıtlayan ya da
Anadolu'da düşmana karşı savaşan bir yurtsever olarak çıkar karşımıza.
yetiştirilmiş basit ve cahil kadın, o dönemin aydın kesiminin gözünde geri
kalmış bir uygarlığın simgesi gibiydi. Öte yandan Batılılaşmış "asrî"
kadın da köklerinden kopmuş, değerlerini şaşırmış, namus anlayışı kuşku
uyandıran bir kadındı. Adıvar'ın kahramanları işte bu çelişkiyi kendilerinde
uzlaştırmakla bir özleme cevap veriyorlardı. Çünkü bunlar hem Batılılaşmış hem
de milli değerlerine bağlı kalmış, hem serbest hem de namus konusunda çok
titiz, ahlakı sağlam kadınlardı. Gerektiğinde bir erkek gibi spor yapan, ata
binen bu kadınlar üstelik dişiliklerini de korumayı başarmışlardır.
Adıvar'ın
en ünlü romanı Sinekli Bakkal'da (1936) ileri bir adım attığını, yeni bir
aşamaya vardığını görürüz. İlk romanlarının olay örgüsü bir iki kişi arasındaki
bireysel ilişkilere bağlı olarak gelişirken, II. Abdülhamid dönemindeki Türk
toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen Sinekli Bakkal'ın olay örgüsü
siyasal, düşsel, toplumsal sorunlarla örülmüş olarak gelişir. Romanın okuru en
çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi,zengin konakları ve saray çevresiyle
II. Abdülhamid zamanının İstanbul'u anlatmasıdır. Ne var ki yazarın amacı bir
dönemin Türk toplumunu yansıtmak değildir yalnızca. Bu felsefi romanda
çevrelerin bir işlevi de belli değerlerin temsilcisi olmaktır. Sinekli Bakkal
mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk kesimini; Genç
Türkler'den Hilmi ve a rkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise,
yozlaşmış yönetici kesimi temsil eder. Roman iki kısma ayrılmıştır. Birinci
kısmın ana teması Abdülhamid'in istibdat idaresi karşısında şiddete başvurarak
devrim yapmanın geçerliliği sorunudur. Gerçi Adıvar içtenlikle ezilen halktan
yanadır, ama gelenekçiliği ve savunduğu mistik dünya görüşü şiddete başvurarak
devrim yapmayı onaylamasına izin vermez. Romanda II. Meşrutiyet'in ilanı
"asırların kurduğu müesseselerin köklerini" söken, "içtimaî ve
siyasî nizam ve intizamı" altüst eden bir devrim olarak nitelenir. Doğru
tutum Mevlevî tarikatından Vehbi Dede'nin yaptığı gibi "herhangi bir hayat
fırtınasını sükûnetle seyretmek"tir. Yazar devrimden değil evrimden
yanadır. Romanın ikinci kısmında yozlaşmış saray çevresi sergilenirken ana tema
olarak Rabia ile Peregrini ilişkisi gelişir ve evlilikle son bulur. Bu
evliliğin simgesel anlamı Batı ile Doğu'nun bileşimi olarak yorumlanmıştır. Ama
Peregrini'nin "öyle basit ve insanî ananeler" dediği geleneklere
bağlı Sinekli Bakkal mahallesindeki cemaat yaşamına hayran olması,
Müslümanlık'ı kabul ederek Rabia ile evlenmesi ve mahalleye yerleşmesi, daha
çok Doğu değerlerinin üstünlüğüne işaret sayılmaktadır. Ne var ki yazar, Rabia
ile Peregrini'nin sevişip evlenmelerine inandırıcı bir hava verememiştir.
Farkedilir ki, olaylar yazarın kafasındaki bir görüşü dile getirmek için
tertiplenmekte ve Doğulu kadın ile Batılı erkek yazarın tezi gereği
seviştirilip evlendirilmektedirler. Birinci kısımda olay örgüsünün doğal
gelişimi, farklı dünya görüşlerine sahip kişiler arasındaki çatışmadan doğan
gerilim ve dramatik sahneler, ikinci kısımda yerlerini, zorlama izlenimi veren
bir ilişkiye ve saray çevresinin tanıtılmasına bırakınca romanın sanatsal
düzeyi düşer.
1943'te
CHP Ödülü'nü alan Sinekli Bakkal Türkiye'de en çok baskı yapan roman olmuştur.
Sinekli Bakkal'ı izleyen romanların ise yazarın ününe katkıda bulunacak
nitelikte oldukları söylenemez.
Adıvar
çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda da hem
Türkçe, hem İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce'den Türkçe'ye çeviriler
yapmıştır. Zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur.
Yapıtlarından kimileri İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp,
Portekiz dillerine çevrilmiştir.
ESERLERİ:
ROMAN: Heyula, 1909; Raik'in Annesi, 1909; Seviye Talip, 1910; Handan, 1912; Yeni Turan, 1912; Son Eseri, 1913; Mev'ud Hüküm, 1918; Ateşten Gömlek, 1923; Vurun Kahpeye, 1923; Kalb Ağrısı, 1924; Zeyno'nun Oğlu, 1928; Sinekli Bakkal, 1936; Yolpalas Cinayeti, 1937; Tatarcık, 1939; Sonsuz Panayır, 1946; Döner Ayna, 1954; Akile Hanım Sokağı, 1958; Kerim Ustanın Oğlu, 1958; Sevda Sokağı Komedyası, 1959; Çaresaz, 1961; Hayat Parçaları, 1963;
HİKAYE: Harap Mabetler, 1911; Dağa Çıkan Kurt, 1922; Kubbede Kalan Hoş Seda, (ö.s) 1974; Oyun: Kenan Çobanları, 1916; Maske ve Ruh, 1945;
ANI: Türkün Ateşle İmtihanı, 1962; Mor Salkımlı Ev, 1963; Diğer Yapıtlar:
Talim ve Terbiye, 1911; Turkey Faces West, 1930; Conflict of East and West in
Turkey, 1935; Inside India, 1937; Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesisleri,
1955; İngiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt, 1940-1949; Doktor Abdülhak Adnan Adıvar,
1956.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder