Saclarında kurt nefesi rüzgârlar,
O çocuklar birer birer gittiler...
Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları,
Bacalardan duman duman tüttüler...
Çırpınırdı Qara dəniz
Baxıb Türkün bayrağına!
“Ah!…” deyərdim,heç ölməzdim
Düşə bilsəm ayağına.
Ahmet Cevat, 5 Mayıs 1892 tarihinde, Azerbaycan’ın Şemkir İlçesi, Seyfali Köyü’nde doğmuş, 6 yaşına geldiğinde babasını kaybetmiş, annesi ve üvey kardeşleriyle birlikte hayata tutunmaya çalışmıştır. Daha sonraki yıllarda, Gence’de Şah Abbas Mescidi bünyesinde faaliyet gösteren medresede eğitim ve öğretime başlamış ve burada Rusça, Farsça ve Arapça dillerini öğrenmiştir. Tarihe ve özellikle edebiyata büyük ilgi duymuş, edebiyat öğretmeni Abdullah Sur’dan etkilenerek ondan çok şey öğrenmiştir. Şiirlerini genellikle bu medresede yazmış, çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri yayınlanmıştır. Medresedeki eğitimini 1912 yılında tamamlamış ve arkadaşı Abdullah Şaik ile birlikte “ Kafkas Gönüllü Kıtası “ na katılmıştır.
Yavrusunu koruyor ormanda canavarlar,
İnsan olan insana nasıl olur da kıyar?
En güzel kıvamdadır yaratılışta insan,
En aşağılık iştir Yaratıcıya isyan.
Öfkenin atasıdır, içimizdeki Kabil,
Habil ise mazlumdur, öfkemize mukabil.
Su gibi ol, insana hayat verir akan su
Bir insanın insandan olmamalı korkusu.
Her şey O'nun eseri, tabiatıyla kutlu
Kimse bedbaht olmasın, her insan olsun mutlu.
Seversen insanları asla çekmezsin kaygı,
Sayarsan insanları elbet görürsün saygı.
Balık gibi unutma, deve gibi tutma kin,
Öfkelenme, merhameti emrediyor yüce din.
Alemlere sığmayan Rabbim, gönüllerdedir...
Gönülleri kıranın yeri bilmem nerdedir? ..
Aşıkın gözyaşları olur aşkın gıdası
Belalardan kurtarır bir mazlumun duası.
Başlılar baş eğecek, dizliler diz çökecek,
Kim mazluma ne yapsa kaç mislini çekecek? ..
'Aşk imiş her ne var ise alemde' demişler,
Muhabbetsiz insanı da hayvan bellemişler.
Bütün dünya hayrandır pirimiz Mevlana'ya,
Mevlana'nın inancı sığar zannetme naya.
Şimdi sana muhtacız, şimdi hasretiz sana,
Asırlar ötesinden himmet eyle Mevlana...
Pederimni yutib kitgen cerde cânım kaldı menim
Kalbim târın tartıb çirtgen yerde cânım kaldı menim
Kalem birlen şemşîr ötgen yerde cânım kaldı menim
Şebbâblikde şebgîr etgen anda cânım kaldı meniñ
Anda cânım alıb kalğan Andicân'ım kaldı meniñ.
***
Şiirin edebiyat dünyası içinde ayrı bir yeri vardır. Şiir, insanoğlunun varlığı ile birlikte var olmuş, varlığını binlerce yıl devam ettirmiştir. İnsanı başka canlılardan ayıran özelliklerin başında söz gelir. Şiirin de özünde söz, sözün özünde de güzellik vardır.
Asıl adı, Numan bin Ahmed, lakabı "Hacı Bayram"dır. 1352 (H. 753) tarihinde Ankara’nın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl (Sol-fasol) köyünde doğdu. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da yetişti. Eserlerini diğer Hacı Bektaş-ı Veli yoldaşları gibi Türkçe olarak yazarak Türkçe kulanımını Anadolu'da önemli şekilde etkiledi.
Seyyah oldum şu âlemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkârımca okur yazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
İki elim gitmez oldu yüzümden
Ah etikçe yaşlar gelir gözümden
Kusurumu gördüm kendi özümden
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Bozuk şu dünyanın temeli bozuk
Tükendi daneler kalmadı yazık
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kul Himet üstadım ummana dalam
Gidenler gelmedi bir haber alam
Abdal oldum şal giyindim bir zaman
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...
Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.
Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...
Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.
Alnında halka halkadır aşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...
Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir
İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.
Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...
Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"
Hadi yavrum ben seni bugün için doğurdum
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum
Türk evladı odur ki yurdu olan toprağı
Ana ırzı bilerek yad ayağı bastırtmaz
Bir yabancı bayrağı ezan sesi duyulan
Hiçbir yere astırtmaz
Bir gamlı hazânın seherinde
Isrâra ne hâcet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde
Cân verdi senin söylediğin gül!
Savrulmada gül şimdi havâda,
Gün doğmada bir başka ziyâda..