Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma.
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma.
Âşık Nihâni usta ile Âşık Yaşar Reyhanî'nin atışması.
İki ustaya da Allah, rahmet eylesin. Mekânları cennet olsun.
REYHANÎ:
Hele bakın bu dünyanın işine
Gözleri kan dolmuş figan gözetir
Neredeyse varmış doksan yaşına
Hâlâ gelmiş bennen meydan gözetir
Kırdığın kadehte kalan ömrümden,
Ağlarsın içtiğin yılları bilsen.
Hicrinle sararıp solan ömrümden,
Ağlarsın biçtiğin dalları bilsen.
Tarixin yaddaşlara hopub.
Gözəlliyin eşqə köklənib.
Sədaqətin dillər əzbəri.
Sənə olan sevgi – mübtəla yeri.
Yeni hükümet, Stalin’in 1953’teki ölümünden üç yıl sonra, onun döneminde yapılan hataları ve zulümleri sorgulayarak, demokratik kuralları koyma ve uygulama kararı alır. Bu kararın edebiyat sahasına da tesiri olur. Yazarlar, “Edebiyatın gelişmesi yönündeki her türlü yalan teoriler”i (Kirabayev, 1998: 113) sorgulamaya başlarlar. “Sosyalist realizm” denilen mükemmel toplum düzeninin bir hayal ürünü ve yalandan ibaret olduğu Kazak yazarları tarafından vurgulanır. Yazarların hayat ile alakalarını artırma meselesi görüşülür. Daha önce “Halk düşmanı” olarak ilan edilen yazarlara olan güvensizlik ortadan kalkar. Diğer Sovyet Cumhuriyetlerindeki aydınlar gibi 1937-38 yıllarında suçsuz yere karalananlar aklanır ve hakları iade edilir. Kazakistan’da S. Seyfulin, B. Maylin, İ. Cansügirov, S. Şeripov, M. Davletbayev gibi yazarların isimleri ve eserleri edebiyat tarihinde yeniden yerlerini alırlar. Yazarlar nispeten daha serbest yazmaya başlarlar.
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Qoraqalpog’istonning boy xalq og’zaki ijodi bir necha asrlar davomida rivojlangan. Uning asosini xalq og’zaki ijodining barcha janrlari: ertaklar, maqollar, matallar, rivoyatlar, she’rlar va boshqalar tashkil etadi.
İçimde bir sıkıntı. Aklımda türlü düşünceler. Kararsızım. Elimdeki tüfek, öldürmekten başka ne işe yarar? Öldürmek, fakat kimi? Başımızdakilere göre, karşıda yer alan, bize “düşman” olanları, gözümüzü kırpmadan öldürmek gerekiyormuş.
Benim yârim gelişinden bellidir
Ak elleri deste deste güllüdür
İbrişim kuşaklı ince bellidir
İnce bellerimi sar dedi bana
Akşamdan, şehrin kenar mahallelerindeki bildik bazı kapılar, "Güm, güm!" dövüldü. Adanın bu uç noktasındaki şehirde de, darbeden sonra, bir takım insanlara artık, yer yoktu. Gerçi darbe, henüz hiç kimseye yâr olmadı. Şehirli, birbirine düştü. Herkes, ötekinin arkasına adam koydu. Yaşamanın tadı tuzu kalmadı. İnsanlar tedirgin, mutsuz. Bütün gözler; korkuyla yumuluyor, daha sonra da yeni yeni korkulara açılıyor. Meydan, cadde, sokak ve de bazı evler ıpıssız. Temmuz ortasında, yakıcı, kavurucu sıcakların arasında, ansızın, adadaki iktidar el değiştirdi. Gazetecinin adamları ortalığa döküldü. Güzelim deniz, tadını, neşesini kaybetti. Kıyıda martılar, uçuşmaz oldu. Rüzgâr da, denizin kımıl kımıl dalgalarıyla oynaşmayı bıraktı. Bir sıcak, bir sıcak! Sanki, şehrin hemen her yanı, yanan bir fırın!
mustafa ağbi hacı baba
sen ben
bilirim bir ölüm
suskunluğudur yalnızlığımız
yalnızlığımız beyazıt
çınaraltı biraz
biraz sahaflar çarşısı
bakırcılar çarşısı biraz
Öt, güzel serçe, öt yeşil çalıda,
Sabahın sesini duyayım senden,
Şarkınla beraber gir penceremden,
Oyununu oyna renkli halıda.