25 Mart 2025 Salı

Mehmed Akif Ersoy - Bu Da Bir Mezar Taşı İçin Yazılmış İdi (Safahat'tan - 32)


Yâ Rab ne hatîbdir ki makber:
İnsanlara en derin meâli,
Bir vahy-i bülend kudretiyle
Telkîn ediyor lisân-ı hali!
Ondan da alınmıyorsa ibret,
Yok bir daha almak ihtimâli!
Binlerce vücûd-i nâzenînin
Bir servi hayâl-i yâl ü bâli.
Binlerce ser-i semâ-güzînin
Bir kabza türâb olur zevâli.
Her seng-i mezâr bin hayâtın
Fânîlere karşı infiâli.
Görsün de bu inkılâbı insan,
Dehrin nedir anlasın kemâli!
Zâir bu hakâikin önünde
Hâlâ mı bırakmadın hayâli?

Dilobar Jo‘rayeva - Sizni ko‘rgim kelaveradi

 

Kelasanmi, yo‘qmi so‘raysiz
Dilda hislar yelaveradi,
Qaytmasam ham ortimga lekin
Sizni ko‘rgim kelaveradi.

Ömer Seyfeddin - Diyet

Dar kapısından başka aydınlık girecek hiçbir yeri olmayan dükkânında, tek başına, gece gündüz kıvılcımlar saçarak çalışan Koca Ali, tıpkı kafese konmuş terbiyeli bir arslanı andırıyordu. Uzun boylu, iri pençeli, kalın pazulu, geniş omuzlu bir pehlivandı. On senedir bu karanlık in içinde ham demirden dövdüğü kılıç namluları bütün Anadolu'da, bütün Rumeli'de, serhat boylarında büyük bir nam kazanmıştı. Hatta İstanbul'da bile yeniçeriler, satın alacakları kamaların, saldırmaların, yatağanlann üstünde "Ali Usta’nın işi" damgasını arıyorlardı. O, çeliğe çifte su vermesini biliyordu. Uzun kılıçlar değil, yaptığı kısacık bıçaklar bile iki kat olur, kırılmazdı. "Çifte su vermek", sanatının yalnız ona mahsus bir sırrı idi. Yanına çırak almaz, kimse ile çok konuşmaz, dükkânından dışan çıkmaz, habire uğraşırdı. Bekârdı. Hısımı, akrabası yoktu. Memleketin yabancısıydı. Kılıçtan, demirden, çelikten, ateşten başka laf bilmez, pazarlığa girişmez, müşterileri ne verirse alırdı. Yalnız muharebe zamanlan ocağını söndürür, dükkânın kapısını kilitler, kaybolur; muhabereden sonra meydana çıkardı. Şehirde ona dair birçok hikâyeler söylenirdi. Kimi "cellât elinden kaçmış bir çelebi", kimi "sevgilisi öldüğü için vakitsiz dünyayı terk etmiş bir garip" derdi. Siyah, şahane gözlerinin yüksek bakışından, kibar tavrından, mağrur sükûnundan, düzgün sözlerinden onun öyle adi bir adam olmadığı belli idi. Ama kimdi? Nereliydi? Nereden gelmişti? Bunları bilen yoktu. Halk kendisini seviyordu. Şehirde böyle meşhur bir ustanın bulunması herkes için ayrı bir iftihardı.

— Bizim Ali...

— Bizim koca usta...

— Dünyada eşi yoktur...

— Zülfikar'ın sırrı ondadır!.. derlerdi.

24 Mart 2025 Pazartesi

Cho'lpon - Go'zal


Qorong‘u kechada ko‘kka ko‘z tikib,
Eng yorug‘ yulduzdan seni so‘raymen.
Ul yulduz uyalib, boshini bukib,
Aytadir: men uni tushda ko‘ramen.
Tushimda ko‘ramen – shunchalar go‘zal,
Bizdan-da go‘zaldir, oydan-da go‘zal!

22 Mart 2025 Cumartesi

Oyhan Hasan Bıldırki - Tuzak

 

Hava kapalı. Arada bir gidip gelen yağmur yeniden başlayacak. İşte başladı bile. Saçaklar çeşme oldu, ip gibi sular yere iniyor. Bahçede horozlarla tavuklar panikte. Hepsi sanki ağız birliği etmişler, kapısı açık kümese doğru koşuyorlar.
     - Coşkun kalk, kıpırda biraz! Avluda semer ıslanıyor.
     - İzzet, sen de fırla! Danaları dama koy.
     Emredici olan sesler, yeniden bastıran yağmurun sesiyle ezildi, tavsadı. Yağmur, karşı yamaçtaki ağaç dallarında sanki mıhlanmış gibi duran yapraklarla oynaşıyor. Yapraklar yıkandıkça, yeşilin en güzel tonları ortaya çıkıyor. Yamacınucunu yalayan bulutlar, ardı sıra akıyor, besbelli birbirleriyle yarışıyorlar. Havada gök gürlemesi yok. Bu müthiş yağmur, az sonra duracak, dinecek.
     Danaları dama yerleştirdikten sonra dönen İzzet'in üstü başı tenine yapışmış. Sahanlıktan içeri gireceği sırada durdu, dönüp avluya baktı. Islanan semere koştu. Yüklendi, zar zor semeri kaldırdı. Aldı, merdiven altına koydu. Yukarı çıktı.
     Anası seslendi:
     - Üstün başın yapış yapış olmuş. Çabuk elbiselerini değiştir!

Mine Mengi - Divan Şairinin Dilindeki Edebiyat Terimleri


Söze bir sözlüğün ön sözünden alıntı yaparak girelim: Mustafa Nihat Özön Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü adlı, zamanımızdan takriben yarım yüzyıl önce yayımlanmış olan eserinin ön sözünde, edebiyat terminolojimizin tarihiyle ilgili şu bilgiye yer verir: "Edebiyat-ı Cedide Batı anlamındaki tenkid üzerinde epey çalışmıştır. Tenkid tarihi çalışanlar, üsluplar üzerine bazı önemli yazılar çevirdikleri gibi tenkid örnekleri denecek şekilde bazı çevirmeler de yaptılar. Fakat bu işin tekniğinden söz edilmiyor, terim diye bir şey düşünülmüyordu. Bu temel kurulmadıkça da tenkid denen şey, temelsiz, köksüz bir söz kalabalığı sınırını aşamıyordu."[1]  Mustafa N. Özön , bu söyledikleriyle bize öncelikle edebiyat çalışmaları açısından terimlerin önemini vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, terimler üzerindeki çalışmaların, edebiyat inceleme, araştırma ve eleştiri çalışmalarıyla birlikte başladığı ve terim konusundaki çalışmaların geçmişinin pek eskilere gitmediği bilgisini verir.

Abdulhak Hamid Tarhan - Makber

 


Eyvah!. Ne yer, ne yar kaldı, Gönlüm dolu âh-u zâr kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden.

21 Mart 2025 Cuma

Abdurrahim Karakoç - Dua


Senin ak alnından gök gözlerinden
Önce dallar sonra yapraklar öpsün.
Eğilsin yıldızlar tutsun elinden
Gecelerden sonra şafaklar öpsün.

Shukur Qurbon - Navro'z



Tun bilan tong erur tashbehda udum.
Аbdulla Oripov

Koʼkda parcha-parcha yulduz,
Sirli-afsunli dunyo.
Bir yulduz bor jahonda
Tong yulduzi-purziyo.
Qoʼllarida nurdan qilich,
Tillarida nurdan soʼz.

20 Mart 2025 Perşembe

Og'uz Atay - Oq paltoli odam

Gavjum bir olomon orasida edi. Cho‘ntagida hemiri ham yo‘q omadsiz edi. Masjidning oldida tilanchilik qilayotgandi. Katta bir masjid edi bu. Minoralari, gumbazlari, peshtoqlari va panjarali derazalari – bari-bari mukammal edi. Ammo tilanchilar uchun masjidning eng muhim yeri keng sahnli hovlisi edi. U bir chekkada turardi. Biror bir qiliq ko‘rsatmaganidanmi yoki rahm-shafqat uyg‘otuvchi g‘arib qiyofasi yo‘qligidanmi va yoki o‘zini butun borliqdan ayirgan ko‘yi sanoqsiz muvaffaqiyatsizliklarini qayg‘uga arzitib tuzuk-quruq o‘ylolmaganidanmi – hatto tilanchilik qilayotib ham omadsiz edi. Kichkina idishlarda bodroq sotmagani uchun bolalar va qushlarga o‘zgalar nomidan yaxshilik ham qilolmasdi; buning ustiga, u na – egnida qirmizi jubbasi bor, folbin siyoqli qariya singari tushlik vaqtida old tomonini tushirib qo‘ysa, rostmana do‘kon eshigi kabi sohibini ko‘zdan yashiruvchi oshlangan qo‘y terisi bilan o‘ralgan g‘ildirakli boshpanada yashardi va na – beso‘naqay semiz, nogiron baqqol singari tasbeh-u ko‘zmunchoqlarini, chaqmoqtoshlarini boshqa sota olmasligiga ko‘zi yetgan zahoti rulga o‘tirgancha motosikliga biriktirilgan rastasi bilan istagan yeriga keta olardi. Na sarmoyasi va na ko‘zga tashlanarli bir qusuri bor edi. Balki, yo‘ldan o‘tayotgan bir notanishni to‘xtatib, kasalxonadan endigina chiqqanini, qurilishdagi ishboshi hamqishlog‘ining yoniga borish uchun puli yo‘qligini aytib, qishloqlik bechora rolini o‘ynasa bo‘lardi; ammo gapirmagani uchun bu borada ham bir muvaffaqiyatga erishishi g‘oyat qiyin edi. Masjid devoriga suyanib turishdan boshqa diqqatga arzigulik hech qanday harakat qilmasdi. Hattoki kaftini ochishga ham urinib ko‘rmasdi. Shunday bo‘lsa ham, kabutarlar va bodroq idishlari, masjidning bo‘rtib chiqqan qiya devoriga terilgan shahvoniy va diniy kitoblar, xalqni ba’zi ijtimoiy illatlardan ogohlantirish maqsadida ko‘zga ko‘rinib tursin deb daraxt poyasiga o‘ralgan gazetalar va tilxat evaziga xayrli ishlar qilayotgan kishilar soni ko‘paygan bir paytda, uni nogiron deb o‘yladi, shekilli, hijob o‘ragan cho‘pday ozg‘in bir ayol bu istaksiz tilanchining kaftini o‘girib, ozroq pul qo‘ydi. Ehtimol, o‘sha paytda tik ko‘tarilgan quyosh sabab ko‘zlari pirpirab, pulga qaramadi; ehtimol, masjidning ichki hovlisida o‘ynayotgan bolalarga astoydil tikilib qolganidan kaftini yopishni unutdi. Bularning bari kunning ilk xayrsevari biroz uzoqlashgandan keyin sodir bo‘ldi. Ayol uning yuziga qarab turarkan, atayinmi yoki bilmasdanmi, ko‘z qorachiqlarini hech qimirlatmagandi. Shuning uchun ilk homiysi u haqida ko‘r bo‘lsa kerak, degan xulosaga kelgan edi. Kaftiga tushgan yana bir tanganing ovozidan o‘ziga kelgandek bo‘ldi: boshini ko‘targach, xuddi o‘ziga o‘xshash, kiyimlari yirtiq, uzun soqolli odamni ko‘rdi. Keyin…Keyin esa eski gilamdan tikilgan qo‘pol bozor xaltasini asabiy titkilagancha tangalar uchun mo‘ljallangan hamyonini qidirayotgan yosh qiz ko‘rindi qarshisida; kattagina tanga kaftidagi boshqa tangalardan qiymatliroq edi, qo‘li og‘irlashdi.

Ahmed Ârif - Hasretinden Prangalar Eskittim

 


   Seni, anlatabilmek seni.
   İyi çocuklara, kahramanlara.
   Seni anlatabilmek seni,
   Namussuza, halden bilmeze,
   Kahpe yalana.

19 Mart 2025 Çarşamba

Ömer Seyfeddin - Teselli

 

Batıdan gelen büyük düz yolun tâ ağzındaki taş konak, ziyaretçisi olmayan bir türbe gibi sakindi. Yeşil boyalı demir kapısının aralığına yaslanmış ak sakallı, garip, üzgün bir komutan yardımcısı; yere, karmakarışık serseri izlere bakarak düşünüyordu. Kapakları örtülü ıssız pencerelerin arkasında sanki derin, duyulmaz bir matem feryadı gizliydi. Beş hafta evvelki bozgunun şehri dolduran yaralıları, kuskunsuz atlar, aç katırlar, kırık arabalar, topallayan askerler, kalkansız süvariler, tolgasız yeniçeriler, mızraksız sipâhîler; yüksek, beyaz duvarlara, geçici bir gölge kâbusu halinde, mahzun akislerini bir an sürüyorlar, sonra titreyerek, siliniveriyorlardı.

                Bu türbede yatan ölü, Erzurum kumandanı İskender Paşa idi. Haftalardan beri, tozlu bir sanduka içi gibi karanlık odasında, dizlerini acıtan seccadeye kapanmış, yapayalnız oturuyordu. Sebebini bilmediği bir huzur ile salâtü selam çekerek beklediği, geç kalan Azrail'di. İşte tam otuz gün... Daima kulağında bir ayak sesi işitir gibi olur, genç kâhyasını çağırırdı:

Oyhan Hasan Bıldırki - Aşk Desem Az Gelir

 

Gariptir bende bir resmin bile yok
Gülsuyuna batırılmış mektupların da yok
Ama beni sana, seni bana bağlayan bir şey var
Aylar geçtikçe büyüyen, ölümsüzleşen
Sıcaklığı ilk gençlik günlerimize kadar uzanan
Aşk desem az gelir, karasevda belki

14 Mart 2025 Cuma

Muhsin İlyas Subaşı - Ozan Yusuf Polatoğlu Samimiyet Âbidesiydi

1956 yılında doğan ve 13 Mart 2021’dekaybetiğimiz Ozan Yusuf Polatoğlu, Türk Halk Şiirinin bu güçlü temsilcisi, halk irfanını mısralarıyla duygularımıza işleyen bir şairimizdi. Ben ona hep, ‘Halk Şiirini Hak Şiirine’ dönüştüren bir edebiyat adamı olarak baktım. Genç yaşında, daha lise öğrencisi iken kucağına düştüğü gurbetin kuşatıcı tehlikelerine karşı, duyalı tavrıyla bizim sesimiz olmayı başarmıştı.

Ses Bilgisi (Fonetik)

 Ses ve Dil Sesi

Genel anlamda kulağın duyabildiği titreşimlere ses denir. Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşime dil sesi denir. Dil sesleri, konuşma organlarının (ağız, burun, boğaz boşluğu ve soluk borusu) uyumlu çalışmasıyla, anlamlı kelimeler oluşturacak biçimde meydana gelir.

Ses, dilin en küçük birimidir. Kelimelerin söylenip yazılması ses değerlerine bağlıdır.

Sesler, anlam ayırt edici özelliğe de sahiptir:
ad/at, od/ot, sac/saç, hac/haç, hala/hâlâ, dahi/dâhi 

13 Mart 2025 Perşembe

Türk Yazı Dilinin Tarihi Gelişimi


Eski Türkçe: Eski Türkçe devresi, Türk dilinin bilinen ilk devresidir, ana Türkçe devresidir. Türkçe'nin bütün yapısı bu devre ile izah edilir. Öncesi, Türkçe'nin karanlık devresi olup, Çuvaşça ve Yakutça ile, daha ileride Moğolca ile birleşir.

Mîlâdî 8, 12 ve 13. asırlar arasında kullanılmıştır. Türk yazı dilinin ilk yazılı örnekleri olan Orhun Kitâbeleri, her ne kadar 8. asra ait olsa da bu kitâbelerdeki yazı dilinin, çok işlenmiş bir yazı dili olduğunu görmekteyiz. Bu sebeple Türk yazı dilinin başlangıcını çok daha öncelere, belki de miladî ilk asırlara götürmek mümkündür.

12 Mart 2025 Çarşamba

İstiklal Marşı’nın Yazılışı ve Kabulü


Tarihin her döneminde milletlerin ve devletlerin oluşumunda ve bağımsızlık vurgusunda önemli belirleyici unsurlar vardır. Bunların başında bayrak ve millî marş gelir. İlk Türk Devletlerinin kuruluşundan itibaren çalgı ve özellikle de davul, bağımsızlık ve egemenlik sembolü olarak bayrak ile birlikte önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa’da Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik akımı ve devletlerin kuruluş sürecinde millî marşlar milletleri bütünleyen önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.

Mehmed Akif Ersoy - İstiklâl Marşı

Beste: Osman Zeki Üngör

Güfte: M. Akif Ersoy


-Kahraman ordumuza

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.

11 Mart 2025 Salı

Abdurrahim Karakoç - Gerek Kalmadı

 

Zır deliye kaldı köyün meydanı
Değneğe, sopaya gerek kalmadı 
Bir kuru soğana kırdı gerdanı
Pilava, lepeye gerek kalmadı

10 Mart 2025 Pazartesi

Dilaver Cebeci - Birlik Çağrısı

 

Yağı 'Hurra!' deyip hücum edende,
Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?
Yüz bin değer yıkılırken bir günde,
Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?