8 Haziran 2024 Cumartesi

Ziya Paşa - Terkîb Bend


                              I

Saki getir ol badeyi kim mâye-i candır
Arâm-dih-i akl-ı melâmet-zedegândır
Ol mey ki olur saykal-ı dil ehl-i kemâle
Nâ-puhtelerin aklına bâdî-i ziyandır
Bir câm ile yap hatırı zîrâ dil-i vîrân
Mehcûr-ı hârâbat olalı hayli zamandır
Sâkî içelim aşkına rindân-ı huda'nın
Rindân-ı huda vâkıf-ı esrâr-ı nihândır
Sâkî içelim rağmına süfi-ı harisin
Kim maksadı kevser emeli hıır-i cinândır
Aşk olsun o pîr-ı mey-perverde-i aşka
Kim badesi sad-sâle vü sâkîsi civandır
Pîr-i meye sor mes'elede var ise şüphen
Vaizlerin efsaneleri hep hezeyandır
Ben anladığım çarh ise bu çarh-ı çep-endâz
Yahşi görünür sureti amma ki yamandır
Benzer felek ol çenber-i fânûs-ı hayâle
Kim nakş-ı temâsîli serîü'l-cereyândır
Sâkî bize mey sun ki dil-i tecribet-âmûz
Endişe-i encam ile vakf-ı halecândır
İç bade güzel sev var ise akl u şuurun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umurun

                              II

Yetmez mi bu kasrîreviş-iağreb-i âlem
Bir menzile ermez mi aceb kevkeb-i âlem
Şimdi uyuyanlar ö zamanda uyanırlar
Bir subha resîde olur âhır şeb-i âlem
Pâmâl eder encam kimin üstüne dönse
Agâz edeli devre budur meşreb-i âlem
Bin böyle cihan zer ü sîm olsa yetişmez
Mümkün mü ki is'af oluna matlab-ı âlem
Hâriçten eğer olsa temaşasına imkân
Müdhiş görünür heykel-i müsta'ceb-i âlem
Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz
Bir zerre dahi kaldıramaz merkeb-i âlem
Ebnâ-yı beşerde kalacak mı bu muâdât
Bilmem ne zaman doğrulacak mezheb-i âlem
Her safhada bir şekl-i hakikat eder ibraz
Her gün çevirir bir varaka makleb-i âlem
Bin ders-i maârif okunur her varakında
Yârab ne güzel mekteb olur mekteb-i âlem
Bu cism-i kesifin neresi merkez-i kuvvet
Yârab ne matıyyeyle gezer kâlib-i âlem
Subhâneke yâ men ḫalaka'l-ḫalka ve sevvâ
Subhâneke subhâneke subhâneke elfâ

                              III

Ey kudretine olmayan âğâz u tenâhî
Mümkün değil evsâfını idrâk kemâhî
Her nesne kılar varlığına hüsn-i şehâdet
Her zerre eder vahdetine arz-ı güvâhî
Hükmün kılar izhâr bu âsâr ile mihri
Emrin eder ibraz bu envâr ile mâhı
Dil-sîr-i bisât-ı niamın mürg-i hevâyî
Sîrâb-ı zülâl-i keremindir suda mâhî
Eyler keremin âteşi gülzâr halil'e
Mağlûb olur peşşeye nemrud-ı mübâhi
Zâlimleri adlin ne zaman hâk edecektir
Mazlumların çıkmadadır göklere âhı
Bigânelere münhasır enva'-ı huzûzât
Mihnet-zede-i aşkına mahsûs devâhî
Sensin eden idlâl nice ehl-i tarîki
Sensin eden ihdâ nice gümgeşte-i râhı
Hükmün ki ola mûcib-i hayr u şer-i ef âl
Yarab ne içindir bu evâmir bu nevâhî
Sendendir ilâhi yine bu mekr ü bu fitne
Bu mekr ü bu fitne yine sendendir ilâhi
Güftî bikün ü bâz zenî seng-i melâlet
Dest-i men ü dâd-ı tu der rûz-ı kıyamet

                              IV

Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenadan
Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan
Asude olam dersen eğer gelme cihâna
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazadan
Sâbit-kadem ol merkez-i me'mûn-ı rızâda
Vareste olup dâire-i havf u recâdan
Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adalet
Havfın var ise mahkeme-i rûz-ı cezadan
Her kim ki arar bûy-ı vefa tab'-ı beşerde
Benzer ana kim devlet umar zıll-ı hümâdan
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dür ü güher yağsa semâdan
Erbâb-ı kemâli çekemez nakıs olanlar
Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
Her âkile bir derd bu âlemde mukarrer
Rahat yaşamış var mı gürûh-ı ukalâdan
Halletmediler bu lügazın sırrını kimse
Bin kafile geçti hükemâdan fuzelâdan
Kıl san'at-ı üstadı tahayürle temaşa
Dem vurma ger arif isen çün ü çiradan
İdrâk-i meali bu küçük akla gerekmez
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez

                              V

Dehrin ne safa var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırağur hepsini hîn-i seferinde
Bir reng-i vefa var mı nazar kıl şu sipihrin
Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde
Seyretti hava üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Hür olmak eğer ister isen olma cihanın
Zevkinde safasında gamında kederinde
Cânân gide rindân dağıla mey ola rizân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Hayr umma eğer sadr-ı cihan olsa da bilfarz
Her kim ki hasâset ola ırk u güherinde
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde
Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât
Bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde
Ayînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Ben her re kadar gördüm ise bazı mazarrat
Sâbit-kademim yine bu re'yin üzerinde
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah

                              VI

Gadr ede reayasına vâli-i eyâlet
Dünyâda vü ukbâda ne zillet ne rezalet
Lâyık mıdır insân olana vakt-i kazada
Hak zahir iken bâtıl için hükmü imâlet
Kadı ola davacı vü muhzır dahi şahit
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet
Ey mürtekib-i har bu ne zillet ki çekersin
Bir kaç kuruşa müddet-i ümrünce hacâlet
Lâ'net ola ol mâle ki tahsîline ânın
Yâ din ola yâ ırz veya namus ola âlet
Âdem olanın hayr olur âdemlere kasdı
İnsanlığa insanda budur işte delâlet
İnsan ona derler ki ede kalb-i rakîki
Alâm-ı ben-i nev'i ile kesb-i melâlet
Âdem ona derler ki garazdan ola sâlim
Nefsinde dahi eyleye icrâ-yı adalet
Sâdık görünür kisvede erbâb-ı hiyânet
Mürşid sanılır vehlede ashâb-ı dalâlet
Ekser kişinin suretine sîreti uymaz
Yârâb bu ne hikmettir ilâhi bu'ne halet
Ümmîd-i vefa eyleme her şahs-ı degalde
Çok hacıların çıktı haçı zir-i begalde

                              VII

Bir abd-i habeş dehre olur baht ile sultan
Dahhâk'in eder mülkünü bir gâve perişan
İkbâline idbârınadil bağlama dehrin
Bir dâirede devr edemez çenber-i devrân
Zâlim yine bir zulme giriftar olur âhır
Elbette olur ev yıkanın hanesi viran
Ekser görülür çünkü ceza cins-i amelden
Encamda âhenden ölür rahne-i sühan
Tezkîr olunur la'n ile haccâc ile cengiz
Tebcîl edilir nûşirevan ile süleyman
Kabil midir elfaz ile tagyir-i hakikat
Mümkün mü ki tefrik oluna küfr ile îmân
Birhâkden inşâ olunur deyr ile mescid
Birdir nazar-ı hak'da mecûs ile müselman
Her derdin olur çaresi her inleyen ölmez
Her mihnete bir âhir olur hem gama pâyan
Geh çâk olunur damen-i pâkize-i ismet
Geh iffet eder âdemi ârâyiş-i zindan
Sabr et siteme ister isen hüsn-i mükâfat
Fikreyle ne zulm eylediler yusuf a ihvan
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i mevlâ
Tallahi lekad âserakellâhu aleynâ

                              VIII

Her şahsı harîm-i hakk'a mahrem mi sanırsın
Her tâc giyen çulsuzu edhem mi sanırsın
Dehri araşan binde bir âdem bulamazsın
Adem görünen harlan âdem mi sanırsın
Çok mukbili gördüm ki güler içi kan ağlar
Handan görünen herkesi hurrem mi sanırsın
Bil illeti kıl sonra müdâvâta tasaddî
Her merhemi her yareye merhem mi sanırsın
Kibre ne sebeb yoksa vezirim deyu gerçek
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünya
Dünya sana mahsûs u müsellem mi sanırsın
Hâlî ne zaman kaldı cihan ehl-i tama'dan
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın
Bir gün gelecek sen de perîşan olacaksın
Ey gonca bu cem'iyyeti her-dem mi sanırsın
Nâmerd olayım çarha eğer minnet edersem
Çevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın
Allah'a tevekkül edenin yaveri hak'tır
Nâşâd gönül bir gün olur şâd olacaktır

                              IX

Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zîrâ feleğin meşreb-i nâsâzı dönektir
Yâ bister-i kemhada ya vîrânede can ver
Çün bây ü gedâ hâke beraber girecektir
Allah'a sığın sahs-ı halimin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasd etmesi cana gülerektir
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde
İşret güher-i âdemi temyize mihekktir
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerektir
Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib
Kânûn-ı ceza âcize mi has demektir
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz
Bir kaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir
İman ile din akçadır erbâb-ı gınada
Nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarada

                              X

İkbâl için ahbabı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lafz-ı sadâkat modalandı
Nâmûs tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbabını zemm oldu zerafet
Dildârdan agyâra şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram u inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı
Aciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı
İsnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayura
Dinsizlere tevcih-i reviyyet yeni çıktı
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı
Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı frenge tebaiyyet yeni çıktı
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîrâ ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

                              XI

Zahirde görüp bizleri sanma ukalâyız
Biz bir sürü âkil sıfatında budalayız
Akil denilir mi bize kim hâli bilirken
Dildâde-i âlâyiş-i nîreng-i hevâyız
Yârân-ı vatandan bizi özler bulunursa
Düştük sefer-i gurbete muhtâc-ı duayız
Terkîb-i acîbiz iki hâsiyyetimiz var
Ahbabımızın devletiyiz hasına belâyız
Küncîde durur hırkamız altında künûzât
Dervişleriz gerçi nazarda fukarayız
Ukbâya yarar bir işimiz yok ise bârî
Azâde-dil-i şâibe-i zerk ü riyayız
Devletlülere bizleri tahkir düşer mi
Biz âciz isek de yine mahlûk-ı hüdâyız
Bir âfet-i hunhara esîr oldu gönül kim
Her nâzına her lâhzada bin kerre fedayız
Hatırda durur sohbetinin lezzeti hâlâ
Gerçi o şereften nice yıldır ki cüdayız
Her çevrine razılarız ey şâh-ı melâhat
Bizler ki kuluz mu'tasım-ı bâb-ı rızâyız
İster bize lutf eyle diler bizden ırağol
Dünyada heman sen şeref ü şân ile sağ ol

                              XII

Her millet için bir düzüye adlini âm et
Fikr-i gazab-ı hazret-i mabûd-ı enam et
Bevvâl-i çeh-i zemzemi la'netle anar halk
Sen kabe gibi kendini hürmetle benâm et
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada
Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et
Bir yerde ki yok nağmeni takdir edecek gûş
Tazyi'-i nefes eyleme tebdîl-i makam et
Avret gibi mağlûb-ı hevâ olma er ol er
Nefsin seni râm etmeye sen nefsini râm et
Mânend-işecernâbit olur sabit olanlar
Her kangı işin ehli isen anda devam et
Noksanını bil bir işe ya başlama evvel
Yâ başladığın kâr-ı pezîrâ-yı hitâm et
Uğrarsa saba râhın eğer semt-i irak'a
Bağdad iline doğru dahi azm ü hıram et
Merdân-ı suhendânı ziyaret edip andan
Adâb ile git ravza-i rûhî'ye selâm et
Tahsinini arz eyleyip evvelce ziyâ'nın
Bu beyti huzurunda oku hatm-i kelâm et
Meydân-ı suhende yoğ iken sen gibi bir er
Bir şâir-i rûm oldu sana şimdi beraber

Fuzuli - Gazel (Hansı mâhın bilmezem mihriyle olmuş zâr subh)

 

Hansı mâhın bilmezem mihriyle olmuş zâr subh
Her gün eyler halka bir dâğ-i nihân izhâr subh
Battı encüm çıktı gün yâ bir esîr-i âşktır
Dökdü dürr-i eşk çekti âh-i âteş-bâr subh
N’ola ger emvâta ihyâ verse subhun demleri
Zikr-i la’lindir kim eyler dem-be-dem tekrâr subh
Müjde bir hûrşîdden vermiş meğer bâd-ı sabâ
Kim nisâr eyler ana yüz bin dür-i şeh-vâr subh
Âşık-i sâdıkdır izhâr-i gam eyler her seher
Âh ile halkı yuhusundan kılar bîdâr subh
Bir musavvirdir ki zerrin kilk ile her gün çeker
Safha-i gerdûna nakş-i âriz-i dil-dâr subh
Ey Fuzûlî şâm-i gam encâmına yoktur ümîd
Bir tesellidir sana ol söz ki derler var subh
(Fâ i lâ tün  fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün / fa'lün)


7 Haziran 2024 Cuma

Ahmet Hâşim - Merdiven



Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

 

Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

 

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

 

Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta… 



Mefâilün / feilâtün / mefâilün / fâilün (fâ’lün)

Ahmet Haşim - Bir Yaz Gecesi Hâtırası



İşveyle, fısıltıyla, gülüşle,

Olmuş şeb-i sevdâ yine bî-hâb

Oklar gibi saplanmada kalbe,

Düştükçe semâdan yere mehtâb…

 

Bûseyle kilitlenmiş ağızlar

Gözler neler eyler, neler işrâb;

Uçmakta bu âteşli havâda

Vuslat demi bir kuş gibi bî-tâb…


(Piyâle, 1926)

 

Vezin: Mef’ûlü / mefâilü / feûlün

Şeb-i sevdâ: Sevda gecesi, karanlık gece.

bî-hâb:Uykusuz.

mehtâb: Ay ışığı.

işrâb: Şerbet. Dolaylı olarak anlatma. İma etme.

vuslat: Kavuşma.

dem: An, zaman. Koku. Nefes.

bî-tâb: Yorgun.

Ahmet Haşim - Son Saat

 

Akşam, ufukta beldeler eylerken iştiâl

Örter cebîn-i neş’eyi bir hüzn-i bî-sebeb;

Sesler durur, hayâl uyuşur dilde, beste-Ieb

Yüksekte nefha nefha eser bâd-ı infiâl.

Feyza Tuğçe Fırat - Gönül Hanım Romanı’nda Türkçülük İdeali

 


Roman Osmanlı, Tatar ve Macar Türklerinden oluşan dört kişilik bir soydaşın ortak bir ideali olan Türk tarihi ve ilmini keşfederek, tarihimiz ile ilgili kilit taşı olan Orhun Abidelerini Türk Dünyası ve diğer halklara tanıtmak için çıktıkları seyahat üzerinden anlatılır. Çünkü ‘Biz benliğimizi tanımazsak, kimse bizi tanımaya tenezzül etmez. Başkasının artığını yiyen, elbisesini giyen saygıya layık değildir...’(s.27)[1] Bu yolculuğa çıkılmasını sağlayan, milli bir görev sayan Gönül Hanım karakteridir. ‘ bu hususta ilk fikir ve ilk gayrete getirme bu aydın kadından çıkmıştı.(30) Gönül Hanım Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu olan idealist bir Türk kadınıdır. Yolculukları dört karakter üzerinden yorumlanır. Osmanlı Türkü olan ve savaş sırasında Ruslara esir düşmüş üsteğmen Mehmet Tolun, Macar Türkü olan esaret altında bulunan yedek teğmen Kont Bela Zichy, Tatar Türkü olan ticaret ile uğraşan Ali Bahadır Kaplanof ve kız kardeşi Gönül Hanım Kaplanof ( kaplankızı )tur.‘ Gönül Hanım Sefer Heyeti’ adını verdikleri bir keşif grubu kurarlar. Yolculukları ve bu sırada karşılaştıkları çeşitli olaylara da yer verilmiştir. Geçtikleri Türk coğrafyaları ve bunların bazı yönleri de ele alınmıştır. Yazarın kitapta üzerinde durduğu birçok konudan en önemlisi olan, kitabeler de atalarımızın dile getirdiği gibi ‘Ey Türk kendine gel!’ der ve okurlarına bilinçli olmaları gerektiğini; kökenlerini bilmeyen, ondan yoksun bir milletin ileriye dönük sağlam adımlar atamayacağını dile getirir.

Karacaoğlan - Yeşil Başlı Gövel Ördek

Yeşil başlı gövel ördek
Uçar gider göle karşı
Eğricesin tel tel etmiş
Döker gider, yâre karşı

Telli turnam sökün gelir
İnci mercan yükün gelir
Elvan elvan kokun gelir
Yâr oturmuş yele karşı

Şahinim var bazlarım var
Tel alışkın sazlarım var
Yâre gizli sözlerim var
Diyemiyom ele karşı

Hanı Karac'oğlan hanı
Veren alır tatlı canı
Yakışmazsa öldür beni
Yeşil bağla ala karşı

Cahit Külebi - Cebeci Köprüsü

 

Cebeci köprüsünün üstü
Karınca yuvasına benziyor.
Hamallar, körler, topallar
Oturmuş nasibini bekliyor.

Cebeci köprüsü yüksek,
Altından tren geçiyor.
Ya benim aklımdan geçenler?
Kimse bilmiyor.

Şu dünya güzelim dünya
Tıkır tıkır işliyor,
İnsanlar insanlar insanlar
Neden böyle çekişir durur?
Aklım ermiyor.

Cebeci köprüsünün korkulukları
Kara boyalı.
Daha böyle köprülerden geçersin çok
Cahit Külebi!

Mikayıl Müşfiq - Oxu, tar


Oxu, tar, oxu tar!…

Səsindən ən lətif şeirlər dinləyim,

Oxu tar, bir qadar,

Nəğməni su kimi alışan ruhuma çiləyim.

Oxu tar!

Səni kim unudar?

 

Ey geniş kütlənin acısı, şərbəti,

Alovlu sənəti!

Gözləri qibləyə açılan hasarlı binalar,

Dinləmiş əzəldən səsini.

Papaqlı atalar, çadralı analar,

Ötürmüş sayəndə köksünü:

Düşmüşlər gah şirin, gah acı toruna,

Sevinə-sevinə, qoruna-qoruna.

Çarparaq Çargahın divardan divara,

Yolçunu yolundan eyləmiş avara.

Çalxalanmış dərələr, təpələr,

Səs vermiş səsinə ləpələr.

 

Oxu tar:

fikrimdə oyansın,

Baharın, Seyidin qəzəli;

Oxu, tar, ruhlansın

Şirvanın, Gəncənin mehriban gözəli!

Damağdan düşənlər,

Ürəyi şişənlər,

İlkbahar seyrinə çıxmayan,

Özünü dağların döşünə yıxmayan

Sinəsi dağlılar,

Vəfasız bir eşqin dağınıq zülfünə bağlılar,

Dəxilin olmuşlar,

Qapında təsəlli bulmuşlar.

 

Zilin var, vəsətin, bəmin var;

Sənin də quşların dəmindən ayrılan

Bir özgə dəmin var.

Səni də avara eyləmiş

Dağınıq telli bir “zərəfşan”.

Onunçün Segahın danışır,

Pərişan, pərişan.

Səsini dinləmiş

Şahların, xanların sarayı;

Səninlə birlikdə inləmiş

Əsirlər alayı.

Bəzən də simlərin qəmləri ovudar,

Olardın onların sirdaşı

Sən ey tar!…

Gülləri əməkçi barmaqlar qanından

Rəng alan xalçalar,

Xalçalar üstündə uzanmış

Dodağı qönçələr,

“- Hey, saqi, mədət qıl, soyudu şərabın,

İncitmə könlünü bu xanəxərabın!”

Söyləyən tox sözlü şairlər,

Həvəsdən doymayan ac gözlü şairlər:

Nədimlər, Vaqiflər,

Gözəllik sirrinə vaqiflər

Hep səni dinləmiş;

Oxumuş, inləmiş.

İndi də bizimçin oxu, tar!

Səni kim unudar?

 

Sən qulluq etmədin məscidə, axunda,

Çalışdın, həyatı sevməyin uğrunda.

Çoxları üzünə durdular,

Könlünü qırdılar.

Nə deyim o yekəbaşlara?!

Çaldılar ruhunu daşlara.

Üstündən bir qara yel kimi əsdilər,

Səsini kəsdilər,

Daşlandı çəkənlər nazını,

Böyləcə qırdılar aşığın sazını.

Sən xalqa “gül!” dedin.

“Ey qüssə, öl!” dedin.

Başladı məsciddə mərsiyə.

Sarıqlı çıxınca ərsəyə

Qüssəmiz ölmədi,

Xalqımız gülmədi.

Ağladıq daima, ağladıq,

Ey qədim aşina, ağladıq,

 

Oxu, tar!

Dəyişdi zamana,

Bax indi radio səsini

dağıdır cahana.

Ey tarçı, çal, oxu!

Könlümü al, oxu!

Vur sazı döşünə, ey aşıq!

Qalmamış nə əba, nə qaba, nə sarıq.

Oxu, tar!

Alovlu izlərin

Əcəba, neçə sıx dilbərin

Yasəmən üzünü pul kimi qızartmış?

O sarı simlərin lisanı

Salmazmı heyrətə insanı?

 

Oxu, tar!

Mən səndə

İstənən havanı çala da bilərəm.

Mən səndən bu günün zövqünü

ala da bilərəm.

Sən bu gün silahsan əlimdə,

Səni mən hansı bir hədəfə

İstəsəm, çevirə bilərəm.

Qəlblərdə gizlənən keçmişi

Bir yeni nəğmənin əliylə

Devirə bilərəm!

Oxu, tar!

Fabrikdə, zavodda,

Traktor başında.

Bu saat qarşında

Nə qədər adam var!

Utanma, oxu, tar!

Mədənli Bakımın

Pambıqlı Gəncəmin,

İpəkli Şəkimin

Acısı, şərbəti

Alovlu sənəti.

 

Oxu, tar, oxu, tar!…

Səsindən ən lətif şeirlər dinləyim.

Oxu, tar, bir qadar!…

Nəğməni su kimi alışan ruhuma çiləyim.

Oxu, tar!

Səni kim unudar?

Ey geniş kütləmin şirini, şərbəti,

Alovlu sənəti!..

Mikayıl Müşfiq - Küsmərəm

 

Mən şirin ləhcəli bir bülbüləm ki,
Güllərdən küsərəm, səndən küsmərəm!
Məni öz canından artıq istəyən
Ellərdən küsərəm, səndən küsmərəm!

Gözlərin misaldır axan çaylardan,
Kirpiyin oxlardan, qaşın yaylardan.
Qarşımıza gələn uzun aylardan,
İllərdən küsərəm, səndən küsmərəm!

El içində bizə derlər Sayadlı,
Tərlan ovçusuyam, ruhum qanadlı.
İlham pərisinin açdığı dadlı
Dillərdən küsərəm, səndən küsmərəm!

Mikayıl Müşfiq - Həyat sevgisi

 

Ah, mən gündən-günə bu gözəlləşən
İşıqlı dünyadan necə əl çəkim?
Bu yerlə çarpışan, göylə əlləşən
Dostdan, aşinadan necə əl çəkim?

Dönmə bir şəbnəmə yaz səhərində,
Könül, günəş kimi parla yerində!
Göylərin lacivərd ətəklərində
Gedən bu qovğadan necə əl çəkim?

Baxınız, dan yeri sökülmüş kimi,
Dostlar bir cəbhəyə tökülmüş kimi.
Uzaqdan-uzağa xam gümüş kimi
Ağaran səhradan necə əl çəkim?

Təbiət varlıdır, təbiət xəsis,
İşlədərkən onu, sən ey mühəndis,
Mən də qart daşlara verdiyim bu hiss,
Bu incə mənadan necə əl çəkim?

Bir yanda tərlanlar, dumanlı dağlar,
Bir yanda kəkliklər, ayna bulaqlar,
Bir yanda bülbüllər, çiçəkli bağlar,
Mən bu tamaşadan necə əl çəkim?

Həyat dedikləri bu keçməkeşdən,
Qəlbimdə, qanımda yanan atəşdən,
Gecədən, gündüzdən, aydan, günəşdən,
Bu əngin fəzadan necə əl çəkim?

Qarşımda dalğalı dərin bir ümman,
Ümmanı sarsıdır bir acı tufan,
Bəyaz köpükləri bir çiçək yapan
Şeirdən, xülyadan necə əl çəkim?

Ulduzlar fikrimin çırağbanıdır,
Bulud xəyalımın karıvanıdır,
Səma ki, hissimin aşiyanıdır,
Böylə bir səmadan necə əl çəkim?

Mehriban sevgilim qarşımda durdu,
Yenə şairliyim başıma vurdu,
Məndən məcnun könül maraqla sordu:
-Bu saçı leyladan necə əl çəkim?

Xəzan acısına edib təhəmmül,
Gülün kölgəsində ötəndə bülbül,
– Həyat, həyat!- deyə çırpınır könül.
Könüldən, sevdadan necə əl çəkim?

Sən aldın aşını yeni hisslərdən,
Ey cavan qələmim, düşmə bəhərdən,
A dostlar, söyləyin, mən bu hünərdən,
Bu təbi valadan necə əl çəkim?

Mikayıl Müşfiq - Sənin gülüşlərin



Qarşımda nazlanıb yenə gülürsən,
Bilsən gülüşlərin nəyə bənzəyir?
Mən desəm artıqdır, özün bilirsən,
Lalə yarmağında şehə bənzəyir.

Sənin gülüşlərin bir ruzgar kimi
Əsərkən arzumun gülü açılır.
Gülsə dodaqların ulduzlar kimi
Ruhuma bir sənin işıq saçılır.

Söylə, gözəllərin dodaqlarından
Bu oynaq gülüşlər umulmuşmudur?
Sənin hər qəhrəman ay kənarından
Keçən buludmudur, uçan quşmudur?

Sənin gülüşlərin yaz səhərindən
Hissimə, fikrimə sanki rəng alır.
Gül ki, şeirlərim gülüşlərindən
Qırılmaq bilməyən bir ahəng alır.

Sən güldüyün zaman bu şad günümdə
Açılır qarşımda, canlanır bahar,
Bəzən baş ucumda, bəzən önümdə
Şimşəklərim çaxar, sularım axar.

Cahan ki, solmayan bir bağça-bağdır,
Burda rəvamıdır gülmədən ölmək!
Yazıq o şəxsa ki, qaraqabaqdır,
Nə qədər yaraşır insana gülmək!

Mikayıl Müşfiq - Gecə düşüncəsi

 

Xoşladığım bir gecə, yerlər, göylər işıqlı,
Ay bir sərxoş göz kimi, ulduzlar yaraşıqlı.
Bunları seyr edərkən
Bir az fikrə gedərkən
Fikrim, hissim, xəyalım o qədər yüksəldi ki,
Mənə öylə gəldi ki,
Bizlərdən əvvəl nə yer, nə göy, nə həyat olmuş,
Nə bu ucsuz-bucaqsız gözəl kainat olmuş…

Gecə sakit… düşüncəm sakit deyildir fəqət,
Gözlərimin önündə canlandı bir həqiqət.
Xəyalım ənginlərə o qədər yüksəldi ki,
Mənə öylə gəldi ki,
İlk dəfədir kainat-
Dünyanı sellərində çalxayan bizim həyat
Sağda, solda döyüşmüş,
Sonra yoluna düşmüş.

Nə dayanmaq vaxtıdır, gözəl dostum, sən də gəl!
Seyr edəlim qol-qola bu zümrüd çəməndə gəl!
Göy üzünə bircə bax, hər ulduz bir sarı gül,
Yarı qönçə, yarı gül.
Səni gördüm, xəyalım o qədər yüksəldi ki,
Mənə öylə gəldi ki,
Bizə bu nazlı aləm görünərdi qaranlıq,
Gözəl çarpışmasaydıq, gözəl yaşamasaydıq.

Xoşladığım bir gecə, yerlər, göylər işıqlı,
Ay bir sərxoş göz kimi, ulduzlar yaraşıqlı.
Bunları seyr edərkən,
Bir az fikrə gedərkən,
Fikrim, hissim, xəyalım o qədər yüksəldi ki,
Mənə öylə gəldi ki,
Bizlərdən əvvəl nə yer, nə göy, nə həyat olmuş,
Nə bu ucsuz-bucaqsız gözəl kainat olmuş…

5 Haziran 2024 Çarşamba

Shahodat Ulug' - Buyuk yolg'izlik (Hikoya)

 

U ayqirgan asov toʼlqinlarni yaxshi koʼrardi. Garchi shunday boʼlsa-da, ertaga baribir dengizni koʼzi qiyib, Holland yurtini tashlab ketadi…

Sxiphol aeroportida uni Berlinga kuzatib qoʼydim.

Qoʼlin siltab, boshin olib ketdi u.

Osman Çeviksoy - Güzel Gözlü Benek Sultan

Kitabın Adı: Güzel Gözlü Benek Sultan

Yazarı: Osman Çeviksoy

Sayfa Sayısı: 120

Türü: Hikâye

Güzel Gözlü Benek Sultan Osman Çeviksoy’un yeni çıkan kitabının adı. Adına yakışan güzel bir kapak kitabın albenisine albeni katıyor. Fazla abartıya kaçılmamış ama “GÜZEL GÖZLÜ BENEK SULTAN” kitabı, eline alan okuyucuyu adeta büyülüyor gibi. Hele hele o gözler insanı kendinden alıp bambaşka diyarlara götürüyor.

Kitap “ÇINARALTI” yayınları “öykü” kitabı serisinden çıkmış.

Kitap 120 sayfa ve içinde beş hikâye mevcut.

Osman ÇEVİKSOY: “Bana en güzel masalları babam anlatırdı” diyor (sh.9).

Bu cümlenin “Bir Çağ Masalı” adlı hikâyenin ilk cümlesi olduğunu belirtiyor. “Ben babamdan güzel masallar dinleyerek büyüdüm. İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen dört yıllık askerliğiyle ilgili anılarını, peygamber kıssalarını, kahramanlık hikâyelerini, başka ibretlik hikâyeleri de güzel anlatırdı. Hatırlıyorum; aynı masalı ya da hikâyeyi tekrar tekrar dinlemek isterdim, hiç yüksünmeden tekrar tekrar anlatırdı (s. 9). Aslında bu söyledikleri veya babasından anlattıkları özellikle bizim kuşağın beyinlerine nakşolan güzelliklerdi. Osman ÇEVİKSOY’un aktardığı hikâyelerin dışında “Battal Gazi Destanı”, “Hazreti Ali’nin Cenkleri”, “Şahmeran” hikâyeleri bizlerinde zevk alarak dinlediğimiz hikâyelerdi.

“Ben; babamdan kalanları mümkün olduğu kadar onun bana anlattığı gibi, onun yorumuyla ve kendi üslubumla yazmaya çalıştım.” (s. 9) Kitaptaki hikâyeleri her yaştan okuyucu zevk alarak okuyabilir. Onun için de Osman ÇEVİKSOY: “Hem çocukların hem yetişkinlerin zevkle okuyacağına inanıyorum.” demiş. (s. 9)  Ben de “Hem sizin hem çocuklarınızın hem de torunlarınızın zevkle okuyacağı hikâyeler demeti” diyorum.

Hikayelere gelecek olursak:

A- “Kurtla Tilki” hikâyesini okuyunca hemen hafızamda değişik şeyler uyandı. Tabi bunları yazamayacağım ama Türk insanı ayranı kabardığı, sinirden küplere bindiği bir zamanda dahi “dinden, imandan, vatan sevgisinden, bayrak sevgisinden” konuları dinlerken kendisinden geçer. Hemen: “Ne adam be. Ne de güzel anlatıyor.” der yelkenleri suya indiriverir. Anlatanın kim olduğu önemli değildir, önemli olan anlatılanlar bizi mest etsin yeter.  İşte “Kurtla Tilki” hikâyesi sanki bizi anlatıyor gibi. Tilki kurnazlığıyla anlatan, Kurt ise bütün haşmetiyle dinleyen, kandırılan yani biz…

B- “Üzümcü Dayı” hikâyesi bugün içinde bulunduğumuz siyasi ortam ve siyasilerin etrafında dolananları gözümüzün önüne getiriveriyor. Bir siyasetçinin, bir üst seviyedeki bürokratın veya yetkili birinin yanında gözükmek, onunla fotoğraf çektirmek sonra da bu fotoğrafları övünme malzemesi olarak kullanmak isteyen insanları hepimiz görüyoruz, biliyoruz, değil mi? İşte “Üzümcü Dayı” hikâyesini okursanız ne dediğimi çabucak anlayacaksınız. 

C- “Tilkiler ve insanlar” adlı hikâyeyi okuduktan sonra; “Maalesef günümüz insanı hep böyle.” demişim. Aslında günümüz insanları içinde “tilki” gibi olup işini yürütenler olduğu gibi “insani vasıfları” üzerinde taşıyan ama bu saflığı ile tilki insanlar tarafından kullanılan insanlar çoğunluğu teşkil etmektedir. Tabi insanî vasıflarla donatılmış ama kendini “tilki gibi” olan insanlara kullandırtmayan insanlar da vardır elbette. Bu insanlar her zaman uyarıcı görevini yapsa da “Kurtla Tilki” hikâyesinde anlatılanlarda olduğu gibi “din, iman, vatan ve bayrak sevgisi” anlatıldığı zaman her şey bitiverir.

D- “Padişahın Küçük Oğlu” hikâyesini de siz okuyunca karar verin. (Bu hikâyeyi bir başka yazar “Sevginin Ölçüsü” adıyla değişik bir anlatımla ayrı bir kitap olarak çıkardığını belirtmeliyim.) Bu hikâyeyi Osman ÇEVİKSOY’un sihirli anlatımından okumanızı tavsiye ederim

E- “Benek Sultan” hikâyesi kitaba da isim olan hikâye. Kitabın kapağını süslemiş. Arka kapaktaki tanıtım yazısı da bu hikâyeye ait. Sabrın, iyi niyetin sonunda gelen huzur… Sabrın, tevekkülün ve iyi niyetin sonunda gelen zafer… Mutlaka ama mutlaka okunmalı.

Osman ÇEVİKSOY Günümüz Türk hikâyeciliğinin en önemli mimarı, ustası, yol göstericisi. Bütün hikayelerinin (hatta romanları da buna dahil) konusu halkın içinden, Anadolu insanının yaşadığı veya yaşayabileceği konular olması bakımından çok önemli ve elinize aldığınız zaman kitabı bitirmeden bırakamıyorsunuz. GÜZEL GÖZLÜ BENEK SULTAN’da bunlardan biri. Sadece bir farkı var diğer hikayelerinden: O da GÜZEL GÖZLÜ BENEK SULTAN’daki hikâyeler, küçüklüğünde babası tarafından anlatılan hikâyelerdir. Babasından dinlediklerinden hafızasında kalanları güzel anlatımıyla dile getirmiştir. Benzer hikayeleri siz okuyucular da mutlaka babanızdan olmasa bile ya dedenizden ya da ninenizden dinlemişsinizdir. Şahsen ben çok dinlediğimi hatırlıyorum.

Teşekkürler Osman Çeviksoy.

Musa SERİN / Emekli Öğretmen

https://www.cinaralti.com.tr/guzel-gozlu-benek-sultan

https://www.kitapyurdu.com/kitap/guzel-gozlu-benek-sultan/679786.html&manufacturer_id=44948