31 Mart 2024 Pazar

Azim Suyun - O‘zlik



Milliy o‘zligini bilmagan millatlar boshqa millatlarga yemish bo‘lgay.

(Mustafo Kamol Otaturkning maqbarasi devoridagi yozuvlardan.)

Ming eshitgandan bir ko‘rgan a’lo, deb bekorga aytmaslar ekan. Turkiyaga bir haftalik safarim va unda ko‘rganlarim bisyor kitoblardan o‘qiganlarimdan, so‘nggi paytlarda borgan, kelgan do‘stlarimdan eshitganlarimdan albatta, ma’qulroq kechdi desam xato qilmagan bo‘laman.

Moskvaning Sheremetevo qo‘nalg‘a (aeroport)sidan ko‘tarilgan uchoq (samolyot)imiz uch yarim soat deganda Istanbulga qo‘ndi. Uchoqda asosan markazliklar edi. Ular katta-katta safar to‘rvalarini sudrashib (keyin bilsam, chayqovchilikning uyini kuydiradiganlar shunday uchoqlarni to‘ldirishib qatnar ekanlar) apil-tapil tushib ketishdi. Uchoqda o‘nga yaqin odam, bir qozoq bovurdosh akademik va men qoldim. Biz Anqaraga havo yo‘lini davom ettirishimiz kerak edi. «Turkiy uluslar she’riyatida turk tili» mavzusida bo‘ladigan xalqaro to‘plandi (simpozium)ga shoshilardik.

Behçet Necatigil - Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca

 


Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ataol Behramoğlu - Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var


   Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
   Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
   Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
   Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

   İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
   Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
   Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
   Kopmaz kökler salmaktır oraya

   Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
   Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
   Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
   Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

   İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
   Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

   İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
   Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

   Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
   Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
   Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
   Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

   Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
   Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
   Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
   Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

   Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
   Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına    
   Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
   Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

Fuzuli - Gazel - 34 (Pây-bend oldum ser-i zülf-i perişânın görüp)

Pây-bend oldum ser-i zülf-i perişânın görüp
Nutktan düştüm leb-i lâ’l-i dür-efşânın görüp

Fuzuli - Gazel - 13 (Aşk etvârın müssellem eyledi gerdûn bana)

 


Aşk etvârın müssellem eyledi gerdûn bana
Bunca kim yeldi yügürdi yetmedi Mecnûn bana
Kıldı benden ref’ teklif-i namâzı mestlik
Saldı Hak bir neş’e-i câm-i mey-i gül-gûn bana
Bâğ-ban ger meyl kılmam sevrine ma’zûr tut
Servden yiğrek gelir ol kâmet-i mevzûn bana
Dostlar kan yaş döküp kıldı beni rüsvâ-yi halk
Veh ki düşmen çıktı âhir dide-i pür-hûn bana
Olmazam her handa kim olsam girftâr olmadan
Bir belâdır göz bir âfettir dil-i mahzûn bana
Ey Fuzûlî nâvek-i âhımla aldım intikâm
Döne döne gerçi bî dâd etti çerh-i dûn bana

30 Mart 2024 Cumartesi

Fuzuli - Gazel - 12 (Riştedir cismim ki devr-i çerh vermiş tâb ana)

 


Riştedir cismim ki devr-i çerh vermiş tâb ana
Merdüm-i çeşmim düzer her dem dür-i sîrâb ana

Muhtarlık




Emmimoğlu aradı, telaşlı bir ses ile
Muhtar adayıyım ben, herkese ilet dedi.
Kalmasın yurt dışında tek bir akraba bile
Herkesi bekliyorum bendendir bilet dedi.

Senin o Belçika’lı gelini de kandır gel
İş yerinden İtalyan şefini de bindir gel
Bu kutsal bir dava de, herkesi inandır gel
Sana güveniyorum bu işi hallet dedi. 

Siz bu kutsal davanın kutsal neferisiniz 
Sizler haçlıya karşı haçlı seferisiniz 
Siz köyün geleceği azmin zaferisiniz
Sizdeki dik duruşu görsün bu millet dedi.

Rakipler görsünler bi, nasıl bizim aile 
Eğer ki kaybedersek yıkılır bu son kale
Ya bir de kazanırsak değme keyfime hele
Çatlasın karşımdaki şu dünkü velet dedi.

Kabakçı der, emmoğlu, abartıyorsun sanki
Alt tarafı muhtarlık, sen uçmuşsun inan ki
Tamam maaşı güzel, gerisi her zamanki
Şu iddiası yok mu, en büyük illet dedi.

Hakiki Kabakçı

2024 Türk Dünyası Kültür Başkenti İçin “Kadim Anev Medeniyeti” Konferansı ve Forumu

 


Anev 2024 Türk Dünyası Kültür Başkenti açılışının ardından 27 Mart 2024 tarihinde Türkmenistan Kültür Bakanlığı, TÜRKSOY, Uluslararası Türk Akademisi ve Türk Kültür ve Miras Vakfı katkılarıyla “Kadim Anev Medeniyeti” uluslararası konferansı düzenlendi.

Mustafa Nejat Sefercioğlu (Seferî) - Gazel (Kalmaz)

 


Dert etme letâfet gül-i gülzâra da kalmaz
Güller sökülür gül bahçesi hâra da kalmaz
Vuslat gözeten bülbül-i şeydâ keder etme
Gül soldumu gör vuslatı ısrâra da kalmaz
Bülbül bilemez goncaların var mı vefâsı
Ol gonca dehen bülbül-i zâra da kalmaz
Hiç gam yeme âşık boş yere hüsrâna kapılma
Bir gün bu güzellik solacak yâra da kalmaz
Gül çehreyi sarmış o siyah saçları yârin
Aldırma gülün goncası mâra da kalmaz
Hep yok yere dil dökmede cânâna o iblis
Kavlinde sebat etmez o ağyâra da kalmaz
Davran Seferî aşkını deryâlara anlat
Bir gün bu rivâyet biter eş’âra da kalmaz.
(İstanbul, 24.09.2023)

29 Mart 2024 Cuma

Mahir Ünlü - Buhârâ-yı Şerîf (Şerefli Buhara)

 


Buhara’ya Taşkent’ten karayoluyla gitmek meşakkatli fakat keyif vericidir. Meşakkatlidir çünkü Özbekistan’da yaz ayları sıcak geçer. Güneş insanı kavurur. Keyif vericidir, sebepleri saymakla bitmez: Yolda karşılaşacağınız dost insanlar, Semerkand’dan geçecek olmanız, mübarek topraklara ve yüce makamlara çilesiz erişilemeyeceğine olan inancınız… İsterseniz uçakla da gelebilirsiniz ama karayolunun zevki başka. Ne de olsa insan ayağının yere bastığını hissediyor.

Mahir Ünlü - Kitap Tanıtım Yazıları Nasıl Yazılmalı

 

Kitap tanıtım yazısı yazarken ilk aklımıza gelen kitapta karar kılmamız sağlıklı olmaz. Birçok kitabı gözden geçirerek yayın tarihlerini, daha önce tanıtılıp tanıtılmadıklarını öğrenmeli, ilgi alanımıza girip girmediğini, o kitap türünün bize uygun olup olmadığını, kitabı tanıtabilecek donanıma sahip olup olmadığımızı tartmalıyız. Adı her yerde geçen popüler kitapları seçmemiz de doğru olmaz. Çünkü onları tanıtan zaten çoktur. Mühim olan çarşıdaki Yusufları toplamak değil, kuyudan Yusuf’u çıkarmaktır.

Mahir Ünlü - Edebi Eser ve Tenkit

 

Edebiyatı anlamak için önce “edeb” nedir bilmek gerek. Sonra “âdâb” öğrenmeli.  Bunları bilmeden edebi eser meydana getirmek elbette mümkündür ama edep erkân bilmek bambaşkadır.

Mahir Ünlü - Eski Yazı

Dil bir milletin kültürünün meydana gelmesinde, yaşatılmasında ve gelecek nesillere miras olarak bırakılmasında en önemli bir araçtır. Bir dile müdahale etmek, onu anlaşılmaz kılmak, eski ve yeni nesilleri yahut aynı dili konuşan ve farklı yerlerde yaşayan akraba toplumları anlaşamaz hale getirmek -hangi niyetle olursa olsun- o millete yapılacak bir kötülüktür.

Gezi Yazısı (Seyahatname)

  


Yazarın gezip gördüğü yerlerdeki toplumları, kentleri, yerleri, yaşayışları, âdet, gelenek ve görenekleri, doğal ve tarihî güzellikleri; ilgi çeken değişik yönleriyle, edebî bir üslup içinde kaleme alarak anlattığı yazılara gezi yazısı (seyahatname) denir.

Çocuk Gözünden Çankırı Masal Yarışması



 Çankırı Atatürk Ortaokulu Çocuk Gözünden Çankırı Masal Yarışması düzenliyor.

Katılım şartları:

  • Başvurular öğrencinin halen öğrenim gördüğü okul müdürlüğünce Atatürk Ortaokulu Müdürlüğüne yazılı olarak veya cankiriataturkoo@gmail.com adresine e posta gönderilerek yapılacaktır.
  • Yarışmaya katılan öğrencilerden Ek 1 ve Ek 2 alınıp, eser başvuruları ile birlikte gönderilecektir.
  • Son başvuru tarihinden sonra gönderilecek eserler değerlendirmeye alınmayacaktır.
  • Yarışmaya katılım için e posta yöntemi kullanılacak olması durumunda katılımcı okula ait resmi e-posta hesabı ya da okul idarecilerinden birine ait e-posta adresi üzerinden gönderi yapılacaktır.
  • Aynı okuldan mükerrer e posta gelmesi durumunda en son gönderilen e-posta dikkate alınacaktır.
  • Yarışma ile ilgili ilan, duyuru ve açıklamalar İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Atatürk Ortaokulu tarafından resmi web siteleri ve kurumlara ait sosyal medya hesapları üzerinden yapılacaktır.
  • Başvuru yapılan eserin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Türk Milli Eğitiminin Genel Amaçlarına uygun olarak ilgili yasal düzenlemelerde belirtilen ilke, esas ve amaçlara aykırılık teşkil etmeyecek şekilde hazırlanması gerekmektedir. Bu şekilde hazırlanmayan eserler değerlendirmeye alınmayacaktır.
  • Eserlerin konusu öğrencilerin hayal gücü ile sınırlıdır.
  • Eserler gerçek bir olaydan esinlenerek yazılabileceği gibi hayal ürünü de olabilir.
  • Eserlerde Çankırı’yı simgeleyen, ilimize özgü en az 3 kelime bulunmalıdır.
  • Eserlerde kullanılan anahtar kelimeler masal başlığından önce “ Masalda kullanılan anahtar kelimeler” başlığı ile belirtilmelidir.
  • Eserler bilgisayar ortamında A4 dosya kâğıdı boyutunda Word formatında 12 punto Times New Roman yazı karakteri kullanılarak 1,5 satır aralığı ile yazılacaktır.
  • İlkokul kategorisi eserleri en az 1 en fazla 4 sayfa, ortaokul kategorisi eserleri en az 2 en fazla 5 sayfa olmalıdır.
  • Yarışmaya katılacak eserlerin daha önce başka bir yerde yayımlanmamış; başka bir yarışmaya veya herhangi bir yayın grubuna gönderilmemiş olması gerekmektedir.
  • Her yazar ancak bir ( 1 ) eserle yarışmaya katılabilir.
  • Birden fazla kişi tarafından ortaklaşa yazılmış eserler yarışmaya kabul edilmez.
  • Yarışmaya gönderilecek eserlerin üzerine öğrenci veya okuluyla ilgili kişisel bilgiler yazılmaz.
  • Yarışmaya katılacak öğrencinin ve okulun iletişim bilgilerini içeren bilgiler ekte yer alan “EK-1 Yarışma Başvuru Formuna” yazılacaktır.
  • Ekte yer alan “EK-2 Veli İzin ve Taahhütname Belgesi,” yarışmaya katılacak öğrencinin velisi tarafından imzalanacaktır.
  • Yarışmaya katılan öğrenciler masallarını ve eklerini (EK-1, EK-2) okul müdürlüklerine teslim edeceklerdir.
  • Başvurular 30 Nisan 2024 tarihine kadar alınacak olup ödül töreni Mayıs ayı içerisinde düzenlenecektir.
  • Yarışma sonucunda eşit puana sahip eserin dereceye girmesi durumunda kelime sayısı daha fazla olan eser başarılı sayılacaktır.
  • Alıntı veya kopya olduğu, başka bir yarışmaya veya herhangi bir yayın grubuna gönderilmiş olduğu tespit edilen eserler iptal edilecek ve eser sahibi hiçbir hak iddia edemeyecektir.
  • Eserlerin öğrencilerin kendileri tarafından yazılması esastır. Jüri üyelerinin en az üçte ikisi tarafından eserin öğrencinin kendisi tarafından yazılmadığına dair kanıya varılması durumunda eser iptal edilecek ve eser sahibi hiçbir hak iddia edemeyecektir.
  • Yarışmayla ilgili oluşabilecek herhangi bir durumda son karar mercii Çankırı İl Millî Eğitim Müdürlüğüdür.
  • İl Milli Eğitim Müdürlüğü bilgisi ve onayı dâhilinde Atatürk Ortaokulu Müdürlüğü yarışma şartnamesiyle ilgili değişiklik yapma hakkına sahiptir.
  • Yukarıda belirtilen şartları taşımayan eserler ile ekleri gönderilmemiş, eksik gönderilmiş veya imzalanmamış olan eserler değerlendirilmeye alınmaz.
  • Yarışmaya katılanlar, yukarıda yer alan şartların tamamını kabul etmiş sayılırlar.

Çocuk Gözünden Çankırı Masal Yarışması Ödülleri

İlkokul Kategorisi:

  • Birinci: 2.000 TL
  • İkinci: 1.500 TL
  • Üçüncü: 1.250 TL

Ortaokul Kategorisi:

  • Birinci: 2.000 TL
  • İkinci: 1.500 TL
  • Üçüncü: 1.250 TL

  • Her iki kategoride ilk üç dereceden sonraki ilk 7 öğrenciye ise sürpriz hediyeler verilecektir.
  • Katılımcıların hepsine katılım belgesi verilecektir.

Dahi Şairin Doğumunun 530'uncu Yıldönümüne Önemli Katkı: "Fuzuli ve Eseri" Kitabı Almanya'da Yayımlanıyor


Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, büyük Azerbaycan şairi ve düşünürü Mehemmed Fuzuli'nin doğumunun 530. yıldönümünü kutlamak amacıyla 2024 yılında imzaladığı kararnamede şöyle diyor:

"Kapsamlı bilgiye sahip bir düşünür olarak onun (..) yüksek ideallerle yaşamaya çağıran çok yönlü sanatı-felsefi mirası, Azerbaycan halkının insanlık kültür hazinesine vermiş olduğu eşsiz manevi hazinelerden biridir."

Ünlü yazar ve edebiyat eleştirmeni Mir Celal Paşayev, Fuzuli'nin eserleriyle ilgili ilk bilimsel çalışmaları 1920'lerin sonlarında, Fuzuli'nin yaşayıp eser verdiği tarihten yaklaşık ddört yüz yıl sonra başlattı. Mir Celal, araştırmasında Fuzuli'nin sanatkarlığını ayrı ayrı konu ve motiflerle incelemenin yanı sıra, edebiyat çalışmaları alanında ilk kez genel edebiyat panoramasını bilimsel olarak ortaya koymayı başarmıştır.

Mir Celal, bilimsel sonuçlarını 1940 yılında "Fuzûlî'nin Şiirsel Özellikleri" ve "Fuzuli Eseri" adlı kitaplarda yayımladı.

Eşq sevdasinə sərf eylər Füzuli ömrünü,
Bilməzəm, bu xabi-qəflətdən qaçan bidar olur?

28 Mart 2024 Perşembe

Fərhad ile Şirin (Dastan)

 

USTADNAMƏ

 Danəndə yanında, məclis içində, 

Şirin sözün cana yayılsın gərək! 

Sazın cingildəyib, səsin gələndə, 

Qəflətdə yatanlar ayılsın gərək!

Qurbani (Dastan)

 

USTADNAMƏ


Dəli könül, nə divanə gəzirsən? 

Bivəfa dilbərdən sənə yar olmaz. 

Düz çıxmaz ilqarı, əhdi-peymanı, 

Hərcayıda namus, qeyrət, ar olmaz.

Abdülhak Hamit Tarhan - Bir Şairin Hezeyanı

 

Merhaba ey harap makbereler,
Sâfiline küşâde pencereler!
Nezdinizde karârı pek severim.
Bence hep şi’rdir bu meşcereler,
Şu bayırlar, harabeler, dereler.
Bu esen rüzgârı pek severim.
Bahrdan levhime gelir safvet,
Safvet-i lehv o en güzel sanat.
Ebrden kalbime iner rikkat,
Rikkat-i kalb, o en büyük hikmet.
Bu hazan u baharı pek severim.
Fikrimi âsmân eder terfi’,
Şi’rimi ahterân eder tarsi;
Her kim eylerse eylesin teşni’,
Bana lâzım değil beyan u bedi!
Köydeki çeşmesârı pek severim.
Dilemem şeyh u şâbdan irşâd,
Encümenden hiç istemem imdâd,
Bana üstâd-ı Sun’dur üstad,
Bunu cehlimden eyle istişhâd.
Cehl ile iftiharı pek severim.
Servden istikamet öğrendim,
Senge baktım metânet öğrendim,
Sâyelerden himâyet öğrendim.
Âkıbet bir muhabbet öğrendim.
Ben bu nakş u nigârı pek severim.
Müteharrik çemen belâgatten,
Dem urur tâirân fasâhattan,
Gonca bir ders açar letâfetten,
Beni âgâh eder selâsetten.
Reviş-i cûybârı pek severim.
Yetişir âsmân önümde kitab,
Bana mekteb gelir şu penbe sehâb.
Encümen cânişinidir girdâb,
Ne hoş urmuş bu merkade mehtâb.
Şu gelen ihtiyarı pek severim.
Eder ilka hayalime ziynet,
Hande ettikçe her seher Kudret,
Görürüm her tarafta bin ibret,
Tek ü tenha önünde ey Vahdet,
Ettiğim âh ü zârı pek severim.
Olmadım sarf u nahve ben âgâh,
Gramerden de anlamam billah,
Ulemâ benden etsin istikrâh,
Hiç vazifemde olamaz, ey hemrâh,
Çünkü Perverdigâr’ ı pek severim.
Batmasın pâyına sakın bu çiçek,
Bir melek geldi söyledi gülerek,
Burdan sevdiğim güzâr edecek,
Ben onun da esiriyim gerçek,
Ben o merdüm-şikârı pek severim.
Vechi mir’at-ı hüsn-i sirettir,
Zülfü meşşate-i tabiattır,
Çeşmi hemreng-i sermediyyettir,
O da bir derstir, fazilettir.
Severim, yâdgârı pek severim.

(Hep yahut Hiç, s. 89-91)

Abdülhak Hamit'in Makber'i Kayıp


 

Türk edebiyatının en meşhur şiirlerinden biri olan Makber, Abdülhak Hamit'in eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine Beyrut'ta yazılmıştı.

Türk edebiyatının en meşhur şiirlerinden biri olan Makber, Abdülhak Hamit'in eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine Beyrut'ta yazılmıştı. Bugün kabrin başında duran kitabeden eser yok, mezarın değiştirilip değiştirilmedi ise tam bir muamma. Hasan Esen yazdı.  

Türk şiirinin kilometre taşlarından biri olan “Makber”, Abdülhak Hamit Tarhan'ın eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine kaleme aldığı, acı, öfke ve özlemin kelimelere dökülmüş hali.

1883'te Bombay Başkonsolosluğu’na atanan şair Abdülhak Hamit Tarhan'ın eşi Fatma Hanım, vereme yakalanır. Durumu gittikçe kötüleşince İstanbul’a dönmeye karar verirler. Vapurda hastanın durumu ağırlaşınca Beyrut'ta karaya çıkmak zorunda kalırlar.

Fatma Hanım bir kaç gün içinde hayata gözlerini yumar ve onu Beyrut'ta defnederler. Mezar taşına da, "Ey ziyaretçi, işte şu gördüğün yere Abdülhak Hamit'in nur-i dide zevcesi Fatma Hanım'ı defnettiler. Merhume, Pîrizade hanedanından bir yetim idi. Bahar-ı ömründe veremden gurbet elde öldü. O vücud-ı hüzn-nümûn şimdi senden bir fatiha ister" yazılır.

2352 mısralık bir şiir yazdı

Fatma Hanım'ın ardından yazılan sadece bu kitabe değil.  27 yaşında kaybettiği Fatma Hanım'ın ardından büyük bir sarsıntı geçiren şair kaleme sarılır. Derdini, kâğıda döker. Acısı büyüktür zaten. Abdülhak Hamit Tarhan, Beyrut'ta kaldığı 40 gün boyunca Fatma Hanım'ın mezarını ziyaret ederek, unutulmaz şiiri Makber'i yazar.

2352 mısralık bu şiirinde Hamit; acı, öfke, başkaldırı, şaşkınlık, umutsuzluk, özlem, korku ve yakarışı yansıtır. Bir yandanAllah'a yalvarır, bir yandan da eşine, "Çık Fatıma! Lahidden kıyam et/yanımdaki haline devam et" diye seslenir.

Hamit, şiirinin sonuna "Sen öldün, ölüm güzel demektir" mısrasını eklerken artık gerçeği kabul eder. Şiir biterken, onun için Beyrut'tan ayrılma vakti de gelir. Eşinin mezarını son bir kez ziyaret eder. Fatma Hanım’ı geride bırakıp, acısını taşır yanında. Şair, o acıyla yazdığı Makber'le hüznü de güzelleştirir.

MAKBER

"Eyvah! Ne yer, ne yar kaldı

Gönlüm dolu ah-u zar kaldı

Şimdi buradaydı, gitti elden

Gitti ebede gelip ezelden

Ben gittim, o haksar kaldı

Bir köşede tarumar kaldı

Baki o enis-i dilden

Eyvah, Beyrut'ta bir mezar kaldı..."

Makber şimdi kayıp…

Şair-i azam” olarak kabul edilen Hamit'i büyük şöhrete kavuşturan şiirin yazıldığı yer olan mezarlık, Beyrut'un şehir merkezine oldukça yakın. Fatma Hanım'ın lahdine veya kitabesine dair bir işaret ise yok.

Geçen 129 senede Fatma Hanım'ın kabrinin ya zarar görüp yıkıldığı, ya da üstüne başka birinin defnedildiği zannedilmekte. Mezarın yeri şimdi kaybolsa da Abdülhak Hamit, Makber ile o kabri, Türk edebiyatına mühürledi.

Kaynak: www.dunyabizim.com

Abdulhak Hamid Tarhan - Merkad-ı Fatihi Ziyaret

 

Her Kuşesinde dehrîn nâmı bekaa nisârın
Şayestedir denilse âlem senin mezarın.


Kaldın cihanda bir ân, her ânın oldu bir devr
Müiki ezeldi güya tahtında hemcivârın.


Sensin ol padişeh ki bu ümmeti necibe
Emsâr bahşişindir, ibhâr yadigârın.


Bir dem yüzün gülünce âlem bahar olurdu
Misli küsûf her câ, zahirdi iğbirarın.


Bir yıldırımdı nîzen peyveste ka’rı hâke
Bir bürci Haknümâdır, ermiş göğe minârın.


Her dem sana açıktır ebvâbı arşı Rahmet
Türbendir en azîmi fethettiğin diyarın.


İster idin ki olsun düşmenle yâr yekdil
Devrân idi rakibin, Allah idi nigârın.


Açtı sana cenahın cananı sermediyyet
Etti anı derâğuş cânı cihansipârın.


Metninde şairâna ilhamlar gerektir
Tarifi yerde bitmez arşa çıkan kibarın.

Beşir Ayvazoğlu - Kahvedeki İhtiyarcıklar

 

Gitgide kararan saçlarını akşamın
İnceden inceye tarayan yağmur
Ve camlarda telaşlı gölgeler.

Çekilmiş düşünürler gizli gizli
İhtiyarcıklar biraz daha üşürler.

Dudaklarında eski kahkahalardan
Artakalmış birkaç safalı çizgi
Tutuşan tömbekilerde eski bir sevda.

İhtiyarcıklar üşürler biraz daha
Her geçen saniye daralır zaman
Bakarlar kar yağmış karşı dağa.

Ve çaresiz gülüşürler gülüşürler.

İlhami Bekir Tez - Son Kavga

 

Ölüm bir kez çalar kapıları
Doğumdan öncesi, ölümden sonrası yalan
Yumruğu, göğsü ve altın başıyla
Ne güzeldir ayakta dimdik insan.

Pul pul damar damar
Dünyamızın derisi dökülüyor
Nedendir?
Nar ağlıyor, ayva gülüyor.

Yer depremde,
Sallanıyor gök ağaç
Nedendir?
Birimiz tok, birimiz aç.

Orman orman
Lif lif Asya, Afrika yanmada
Nedendir?
Toprak uyanmada.

Eller sarıldı gırtlaklara
İnsan insanın üstüne yürü, yürü...
Nedendir?
Sömürü...

Bulutların gür elma ormanları tutuşuyor
Güneş yarıldı kırmızı nar gibi
Nedendir?
Son kavga var...gibi!

Ölüm bir kez çalar kapıları
Doğumdan öncesi, ölümden sonrası yalan
Yumruğu, göğsü ve altın başıyla
Ne güzeldir ayakta dimdik insan.

Аbdulla Qahhor - Ming bir jon (hikoya)

 

Martning oxirgi kunlari. Koʼk yuzida suzib yurgan bulut parchalari oftobni bir zumda yuz koʼyga solyapti. Oftob har safar bulut ostiga kirib chiqqanida, bahor kelganidan bexabar hanuz gʼaflatda yotgan oʼt-oʼlanni, qurt-qumursqani uygʼotgan, avvalgidan ham yorugʼroq, avvalgidan ham issiqroq shuʼla sochayotganday tuyuladi.

Аbdulla Qahhor - Аyb kimda? (hikoya)

 

Hamroev kechki ovqatdan keyin birpas choʼzilmoqchi boʼlgan edi, toʼgʼri kelmadi, narigi uy toʼpolon - bolalar birbirini yostiqbilan urib oʼynayotibdi; soat sakkiz yarimda majlisga borish ham kerak. Kecha Hamdam ota-onalar majlisi boʼlishi toʼgʼrisida maktabidan qogʼoz olib kelgan.

Oybek - Fanarchi Ota

 


Tor, qiyshiq ko’chaning o’ksik oqshomini Tursunqul akaning churuk daivozasi tepasiga o’tqizilgan bir fanorning titrak nurlarigina yoritar edi. Uni har kun kechqurun past bo’yli, burushiq yuzli bir chol kelib, yoqib ketar edi. Biz uni «Fanorchi ota», der edik. U juda yuvvosh, indamas kishiydi, kichkina narvonchasini chaqqon qo’yib, allaqanday ustalik bilan chiqar, qo’ltig’idan kir ro’molchasini olib, avaylab fanor oynalarini artardi. Fanorni yoqqach, yerga tushib, obkashdek bukilgan yelkasiga narvonchasini qo’yib birpasda ko’zdan yo’qolar edi.

Ahmet Muhip Dıranas - Fahriye Abla

 

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!


Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!


Kakamyrat Rejepow - Ýürek

 

Ýüregiňizi diňläň!
Baryň huzuryna päklenip kemsiz.
Uzyn gijelerde galyň ikiçäk.
Darkaşyndan başly – barat duýgulaň
Ýürek – size sypalgadyr ýeke-täk.

Gurbannazar Ezizow - Halas ediň!

 

Beýgelmek üçin däl — dag boljak boldum

Barha köp synladym dagyn ýüzüni.

Çünki, ol uzakdan ýetirdi maňa

Bir bendäniň: «Halas edin!» sözüni.

Annasoltan Kekilowa - Diri men, diri!

 

Men ýola düşýärin, gidemok ýalňyz,
Meniň bilen asyr barýar ädimläp.
Kükreginde syrlar gizlän topragym,
Gyzykly gür berýär pikirin jemläp.

Annasoltan Kekilowa - Ýadygärlik galsyn


Serediň adamlar, sözleýär asman,
Sözleýär seslenip mawy bulutlar.
Serediň, serediň, baksaňyz her ýan,
Sözleýär seslenip bägüller, otlar.

Orhan Veli Kanık - İstanbul'u Dinliyorum

 


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.


Orhan Seyfi Şirin - Benim Ölümüm

 


Sana inat bir gün öleceğim.
Sana inat ve senin güzelliğine...
Lale bayramında güllere,
Yaşanmamış hayallere inat,
Senin en arzulu, en güzel çağına inat!
Kahkahalar atarak öleceğim.

Kefenim olmamak pahasına;
İş olsun diye, spor olsun diye...
Kalleşlik olsun, kurnazlık olsun diye...
Sinsice öleceğim, haince öleceğim.
Nasıl ölünürmüş göstereceğim.

İbret alacaksın, kıskanacaksın.
İlkten tanımayacaksın tabutumu.
Sonra öldüğüm söylenecek inanmayacaksın.
Sonra onu bir iki defa görmüştüm diyeceksin...
Yüzünün kızardığını göremeyecekler,
Şükredeceksin.

Sonra sessizliğim hükmedecek tüm limanlara
Ölü yelkenliler batacak.
Sebepsiz öldüğüme hükmedeceksin.
Kendini avutacaksın kandıracaksın
Ben ölmüş olacağım, susacağım.
Suçu benim üzerime atacaksın.

Sonra gençliğim aklına gelecek,
Sonra, seni ne kadar sevdiğim, sana taptığım.
Sonra çelik gibi vücudum gelecek aklına...
Gücüm kuvvetim, sıhhatim neşem.
Ölümüm ecel olmayacak!
Bunu gecelere haykıracaksın.

Fakat bunu anladığın zaman
Kemiklerim çürümüş olacak.
Aynalarda birazcık katil göreceksin kendini.
Mezarımı deşeceksin tırnaklarınla,
Böcekler beni taşımış olacak.
Bu dünyanın bütün milyonları da,
Unutmayı satın alamayacak.
Sana bu kalleşliği yapacağım.
Firar edeceğim dünyadan,
Yüzünü bir daha görür görmez.

Orhan Seyfi Şirin

 


1 Ocak 1961'de Eskişehir'de doğdu. 1985'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Şairliğinin yanında;  senaryo yazarlığı, televizyon programcılığı ve senaryo yazarlığı ile de tanınır.

Orhan Seyfi Şirin - Yak Beni

 

Har vurup, harman savur
Didik didik et beni
Karlı ateşlerde yak
Uçurumdan at beni

Alev alev yak beni
Nefes nefes çek beni
Bir mavzer al omzuna
Kurşunlayıp yık beni

Toprak olam, ek beni
Pamuk olam, bük beni
Kervan olam elinde
Diyar diyar çek beni

Çarmıha ger, çek beni
Mengene ol, sık beni
Bir mavzer al eline
Gülle gülle yık beni

Faruk Nafiz Çamlıbel - San'at

 


Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, Bizim diyarımız da binbir baharı saklar! Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek, İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar. Sen kubbesinde ince bir mozayik arar da, Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini. Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, Bize heyecan verir bir parça yeşil çini. Sen raksına dalarken için titrer derinden, Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin; Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden, Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin. Fırtınayı andıran orkestra sesleri, Bir ürperiş getirir senin sinirlerine; Istırap çekenlerin acıklı nefesleri, Bizde geçer en hazin bir musiki yerine! Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun, Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini; Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun, Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini. Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken, Söylenmemiş bir masal gibi Anadolumuz. Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken, Sana uğurlar olsun.. Ayrılıyor yolumuz!

Faruk Nafiz Çamlıbel - Çoban Çeşmesi


Derinden derine ırmaklar ağlar,    
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,    
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,    
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.    
        
"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca    
Yol almış hayatın ufuklarınca,    
O hızla dağları Ferhat yarınca    
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."    
        
O zaman başından aşkındı derdi,    
Mermeri oyardı, taşı delerdi.    
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.    
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.    
        
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,    
Kerem'in sazına cevap veren bu,    
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...    
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.    
        
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,    
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,        
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,    
        
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,    
Tarihe karıştı eski sevdalar.    
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,    
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...    

27 Mart 2024 Çarşamba

Enis Behiç Koryürek - Hatıra

 

Geçsin günler, haftalar,
	Aylar, mevsimler, yıllar...
	Zaman sanki bir rüzgâr
	Ve bir su gibi aksın...
Sen gözlerimde bir renk
	Kulaklarımda bir ses
	Ve içimde bir nefes
	Olarak kalacaksın...

Enis Behiç Koryürek - Gemiciler


Biz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz.
Ufuklardan ufuklara haber sorar, gezeriz.
Güneşlerde uyuklayan yamaçları,
Kalbi durgun tarlaları bıraktık.
Gölge veren ağaçları
Sevmiyoruz biz artık.
Sevgilimiz,
Ey deniz!

İşte biz;
Nihayetsiz
Mavilikler yolcusu!
Ruhumuzun kardeşidir
Güneşlerde parlayan bu yeşil su.
Bayrağımız yeşil sular ateşidir.
Biz bayrağın fedaisi sayısız Türk genciyiz.
Biz hilale şan arayan korku bilmez gemiciyiz.
Ey vatandan müjdelerle bize kadar gelen rüzgâr!
O sarışın sahillerde kara gözlü genç kızlar,
Yaz gecesi mehtap ile konuşurken,
Doğru söyle, sordular mı bizleri?..
Nasıl cevap verdiği gökten
Gemimizin rehberi,
O vefakâr 
Yıldızlar?..

Poyraz var;
Yelken dolar.
Gemi sanki kanatlı!
Enginlerde pembe güneş
Gülümserken bu yolculuk ne tatlı!
Çal sazını kalenderce yiğit kardeş!
Nağmelerin yorulmayan dalgalardan bahtiyar.
Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar...

Cho'lpon - Xalq